EĞİTİMDE YÖNLENDİRME SORUNU 04.06.2013

Yönlendirme, son yıllarda eğitim sisteminin en önemli sorunlarından biri haline geldi. Eğimin insanın yetişmesindeki önemi dikkate alındığında, uygun yönlendirmelerin yapılamamsı birey için telafisi kolay olmayan bir eksiklik olacaktır. Bu yüzden eğitimde yönlendirme neredeyse hayati bir önem taşımaktadır.

Eğitim hayatına giren çocukların geleceğe ulaşmalarında yönlendirmenin payı büyüktür. Bu yüzden çocukların, ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirilerek, uygun eğitimi almaları sağlanmalıdır. Doğru bir yönlendirme ile uygun eğitimi alan bireyler, bir taraftan kendilerine uygun bir mesleğin seçimini yapabilme imkânına kavuşurlarken, bir taraftan da bu mesleği yaparak ruhsal dinginliğe ulaşacaklardır. 

Yönlendirme kısaca, eğitim alanına giren çocukların bireysel ve toplumsal alanda kendilerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmaktır. Yönlendirme ayrıca, çocuğun kendisini tam olarak tanımasına yardımcı olmaktır. Çocuk yönlendirme sayesinde, kuvvetli ve zayıf yönlerinin farkına varabilir, yeteneklerini keşfederek, bireysel ve toplumsal alanda kendisini doğru bir şekilde ifade edebilir. Diğer yandan yönlendirme, çocuğun gelecekte yerine getirecek olduğu meslek ile ilgili yapabilirliğinin belirlenmesine katkı yapar.

Bireyin hayatında bu kadar önemli olan yönlendirmenin yapılabilmesi eğitim ve toplum açısından bir zorunluluktur. Gerekli düzenlemelerin yapılması gerekir. Bu alanda yapılan iyi örneklerin ele alınarak, uygun olanın tercih edilmelidir. Eğitim alanında yapılacak uygun yönlendirmeler, gelecek için yapılan yatırımlardır. Onun için konuyla ilgili sistemin kurulmasında maliyet hesabı yapılmamalıdır, ya da maliyetinin karşılanmasında her türlü katkı sağlanmalıdır.

Ülkemizde bu bağlamada tam anlamıyla bir yönlendirme sisteminin olduğu söylenemez. Bu konuda yapılanlar daha çok bilşsel öğrenmeyi ölçen bilgi testleri ile yapılan ve öğrencilerin bu testlerden aldıkları puanlara göre belli başlı okullara yerleştirmelerden ibarettir. Şimdiye kadar ilkokuldan orta okula, ortaokuldan da liseye geçişler böyle yapılmıştır.

Öğrencilerin almış oldukları puanlara göre bir üst okula yerleştirilmesi uygulaması, öğrencinin gerçek yeteneğini açığa çıkarmakta yeterli olmamaktadır. Yeteneği konusunda farkındalığı olmayan öğrencilerin, mesleki yönlendirmeleri de isabetli olmamaktadır. Bu yüzden ilkokuldan lise sonuna kadar hatta üniversitenin son sınıfına kadar, öğrenciler hangi yetenekte olduklarını bilmedikleri için nerdeyse mesleksiz mezun olmaktadırlar. Mezun oldukları önlisan ya da lisan alanları ile ilgili meslekleri yapmamaktadırlar. Çoğu kere aldığı puana göre yerleştiği bir lisans programından mezun olmasına rağmen, yapabileceği ya da yamayı istediği bir mesleğinin olmadığı bir sonuçla karşı karşıya gelen bireyler bulunmaktadır. Bu durum, öğrencinin hem bireysel hayatını hem de toplumsal yaşamını etkileyerek, ruh sağlığının bozulmasına neden olabiliyor. Diğer yandan yerli yerinde yönlendirmenin olamayışı ülkenin insan gücünün heba edilmesine neden olmakta dolayısıyla bu kaynakların kullanılmasında büyük kayıplara neden olmaktadır.

Uygun ve zamanında yönlendirmenin olmayışı bir eğitimin yetersizliği olarak kabul edilmektedir. Onun için eğitimde yönlendirmenin, eğitimin içeriği ve niceliği kadar önemlidir. Bu nedenle yönlendirmenin mutlaka uygun bir şekilde yapılması ve yönlendirmeye esas olacak ilklerin belirlenmesi şarttır.

Yönlendirme çok boyutlu bir süreçtir. Bu süreçler birbirlerinden bağımsız da değildir. Ancak yönlendirmenin dört temel boyutu vardır. Bunlar öğrenci, öğretmen, rehberlik ve danışmanlık merkezleri ve öğrencilerin velileridir. Bu dört temel boyutun alt uzantıları da vardır. Yönlendirme ile ilgili bu temel boyutlar, alt dalları ile birlikte sürece katılarak, önce kendi aralarında bir birlik oluşturlar. Daha sonra da diğer boyutlarla bir araya gelerek, öğrencinin yönlendirilmesinde etkili olurlar.

Ülkemizde 2012 yılında çıkarılan 12 yıllık zorunlu eğitim yasası, aynı zamanda yönlendirmeyi yapabilmeye olanak sağlayan da bir yasa olmuştur. Söz konusu yasaya göre okullar, aralarındaki geçişlerin daha kolay yapılabilmesi için ilkokul, ortaokul ve lise diye kademelere ayrılmıştır. Bu ayrıma göre, ilkokuldan ortaokula, ortaokuldan liseye, liseden de üniversiteye geçişlerin yönlendirmelerle olması hedeflenmiştir. Ancak uygulamada bu yönlendirmelerin gerçekleşmesi yönünde bir uygulama birliği gözlenmemektedir. Yönlendirmelerin geciktirilmeden yapılması için bazı hususlara dikkat etmek gerekir. Bunlardan ilki öğrencilerle ilgilidir.

Yönlendirmede ilk hareket noktası öğrenci olmalıdır. Öğrenci merkezli bir yönlendirmede, öğrencinin ilgi ve yeteneklerinin açığa çıkarılması ve geliştirilmesi temel alınmalıdır. Bunun için öğrencilerin birinci sınıftan itibaren eğitim yaşantıları not edilmelidir. Yapılan bu notların yıl sonunda bir eğitim raporuna dönüştürmelidir. Bu rapor, portfolyo haline getirilerek “öğrenim öyküsü” hazırlanmalıdır.

Bu bağlamada öğrencilerin birinci sınıftan itibaren derse katılımları, sınavlardaki almış odluları notlar, arkadaşları ile olan ilişkileri, bireyler arsı ve grup içi davranışları, değişik etkinliklerle gözlemlenerek hazırlanacak olan raporun içinde yer almalıdır.

Öğrencinin ders içi etkinliklere katılımı yönlendirmede fikir verecek hususlarından biridir. Bir öğrencinin bir derse katılımı onun o derse karşı ilgili olduğu anlamına gelebilir. Derse katılımıyla birlikte dersin değerlerini paylaşması, o dersle ilgili soru üretmeye çalışması da yönlendirme için dikkate alınması gereken hususlardandır. Bunların yanı sıra öğrencinin her hangi bir derste ilgili olmaması da öğrencinin ilgi durumunu belirlemekte bilgi verebilir. 
Öğretmenlerin özellikle öğrencilerin derslerdeki yapılanmamış performanslarının nesnel bir şekilde gözlemleri, bun gözlemleri ile ilgili kayıtlarda bulunmaları, bir üst okul kademesine geçişin belirlenmesinde önemli bir veri olarak değerlendirilmelidir.

Öğrenci merkezli değerlendirmelerin biri de öğrencinin dersleri kavrama yeteneği ile ilgilidir. Zekânın kullanımı ile ilgilidir. Çocuklara nesneleri somurt ve soyut olmak üzere iki türlü kavrayabilirler. Onların bu kavrama şekilleri gelişmeleri ile doğrudan ilgilidir. Çocuklar, 0-10,12 yaşlarındaki öğrenciler daha çok nesneleri somut olarak kavrarlar. Onun için onların nesnelerle ilgili değerlendirmeleri, somut olaylarla ilgilidir. Ancak 12 yaşından sonra, soyutlamaya da başlar. Somut değerlendirmelerin daha sınırlı, ama soyut değerlendirmelerin daha geniş ve daha çok metafizik alanlarla ilgili olmasından dolayı bireyin algı dünyasının da genişleme olur. Birey içinde bulunduğu bu durumda, kendisini hem ânı, hem de geleceği ile ilgili yönlendirilmelerin yapılmasında ipuçları verebilir. Öğretmenler ya da rehberlik uzmanları çocukların, derslerdeki olayları, konuları kavrama düzeylerini, ya da hızlarını gözleyerek gerekli notları almalıdırlar.

Yine öğrencilerin sınıf inde ve sınıf dışında arkadaşları ile olan iletişim becerileri de gözlenmelidir. İletişim kurma ve iletişimi sağlıklı olarak sürdürebilmede bir nevi yetenektir. Etkili iletişim kurabilenlerin özellikli olması çocuğun ileriki yaşamında bunu bir mesleğe dönüştürmesine vesile olabilir. İletişimcilik mesleği, bir profesyonel bir meslek olmakla birlikte, diğer mesleklerle olan bağı kurmak için de gereklidir.

Bir öğrencinin sınıf içinde arkadaşları ile ve öğretmenleri ile iletişme geçme konusunda istekli davranmaları da izlenmesi gereken bir özellik olarak belirlenmelidir. Okul yönlendirilmelerinde de bu özellik bir değer olarak ele alınmalı öğrencinin bir üst okula geçişinde söz konusu edilmelidir. Öğrencinin sınıf içi öğrenme yaşantılarında ve öğretmeni ile olan diyaloglarında gelecekle ilgili değerlendirmelerini açıklaması, vizyonunun ortaya konması bakımından önemlidir.

Eğitim ve öğretim alanındaki yapılacak yönlendirmeler sadece öğrencilerle sınırlı değildir. Ancak biz burada sadece öğrenci ile ilgili olanlardan söz ettik. Gelecek hafta öğretmen ile ilgili olanlara değinilecekti