Adına dünya dediğimiz bu kâinat parçası üzerinde, fıtraten yalnız yaşamaya müsait yaratılmadığımız için, bir arada yaşamayı tercih etmiş, bir arada yaşama adına çeşitli kurallar, kurumlar geliştirerek hitamı belirlenmiş vakte kadar birlikte yaşamaya devam etmekle mükellef kılınmışız.

Dünyaya gözümüzü açtığımız andan itibaren, farklılıkları ve benzerlikleri de tasavvur etme yeteneği geliştirerek, fıtraten var olan hasletlerimizle birlikte çevremizi yorumlamaya başlarız. 

Yaşımız ilerledikçe, gördüklerimizin, duyduklarımızın idrakine varmamızla birlikte çevremizde bizimle birlikte yaşayan ancak farklı olan insanları anlamaya, tanımaya başlarız.

Onlara engelliler dendiğini duymazdan önce, çevreden farklı tanımlar da gelir aklımıza çocukluktan kalan. Kimine kör, kimine sağır kimine topal dendiğini ,  kiminin deli mi veli mi olduğunun anlaşılamadığını duyarak büyüdük.

Engelin rahmet mi, zahmet mi olduğunu idrak etmek için düşünmeye başladığımızda, engellinin yerine koyduğumuzda kendimizi, yaşadığı sıkıntıları yaşamanın zahmet olduğunu bazen acıyarak bazen de onları anlayarak öğrendik. Peki engellenmiş olmak bazen de rahmet olabilir mi diye de düşündük mü hiç? 

Düşünsenize görme engelliniz var ve hayat ne kadar da zor sizin için. Yaşadığınız mekanlar, şehirler sizi anlamaktan gafil idarecilerle, insanlarla dolu. Adeta eve mahkum edilmişsiniz. Yollar size evden çıkmayın diyor, binalar, sokaklar  sizi yaralamak için pusuda bekleyen birer canavar. Ev zahmet, sokak zahmet, iş zahmet, işsizlik te zahmet.

Acı bir fren sesi, ambulans sesi, prematüre doğum, küvez, genetik nedenler; engelli olmanın, engelli doğmanın nedeni her ne olursa olsun, belki de engelli olmak bir rahmet.

Düşünsenize zihinsel engeliniz var ve doğru ile yanlışı ayırt etme iradeniz yok,  hesabınız ve günahınız da yok. Görme engeliniz var ve görülmemesi gerekeni, kötüyü, şerri görmüyor, kulağınız kem sözü duymuyor, günaha gidecek yolları aşacak ayaklardan da yoksunsunuz.

Evet engelli olmak rahmet. Engelliye değil sadece. Onun annesine, babasına, ailesine, bakıcısına, öğretmenine de rahmet.

Düşünün bir haberle çalkanıyor yeryüzü. Deniyor ki yeryüzüne cennetlik biri gelmiş, cennetten biri gelmiş diye. Her halde bütün dünya oraya akar, şu cennetliği görelim diye. Bu cennetlik hemen yanı başımızda, sokağımızda, okulumuzda, görmeyi biliyorsak eğer…

 Onun annesi, babası, öğretmeni olmak elbette zahmet ama inanın ki sizin için bu aynı zamanda rahmette olabilir Allah indinde.

Engelli olmak mı rahmet, engelsiz olmak mı? Dua edelim Allah bizi engelsiz yapmasın. Yetim hakkı yemede engelli olalım, kul hakkı yemede engelli olalım, kötülük yapmada, kem söz sarf etmede engelli olalım ve engellenmiş olmak için de yüce yaratıcıya bol bol dua edelim.

Yaşadığımız hayatı çevremizdeki insanlara zindan haline getirme yolundaki öğrendiklerimizin karşısına “Özel Öğrenme Güçlüğü” engelimiz, yalan söylemeye, gıybet etmeye başladığımızda” Artikülasyon” engelimiz devreye girseydi fena mı olurdu.

Engel tanımamak, engelleri hiçe saymak, en mümdemiç engelimiz vicdanı yok saymak, ilahi ya da dünyevi engellerden bihaber yaşamak ne menem bir zalimliktir acep?

Zina ile itham edilen bir zani ve zaniye için güvenilir dört şahit isteyen bir dinin müntesipleri son zamanlarda ne kadar da engelsiz, pervasız birer suizansever oldular.   

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Suizan etmeyin. Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur. İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, münakaşa, haset ve düşmanlık etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin, çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez.) [Buhari, Müslim]

Hani ilahi mesajın  “summun, bukmun, umyun, fehum la yerciun-onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, içinde bulundukları halden geri dönemezler”  hükmü,  engellere takılıp gerçeği ıskalayanları ifade ederken, fiziksel engellerden bahsetmez. İlahi mesaj, gerçeği görmeye kör, hakkı duymaya sağır, hakikati söylemeye dilsiz olanların halet-i ruhiyesini ifade eder..

Yarab; senin huzuruna, senin istediğin bir kul olarak çıkmamız için bizi alıkoyan şeylere yönelmemize engel koy, doğruya, güzele, hayra, sırat-ı müstakime giden yollardaki engellerimizi engelle. 

Düşünme engelimizi, idrak engelimizi, tasavvur engelimizi insanlığın mutluluğuna evir, senin için sevmeyi, sen istediğin için sevmeyi sevdir bize.  Senin hoş görmediğin ne varsa onlardan  engellenmiş kullarından kıl bizi.

Kemliği, hamlığı, hamaseti fersah fersah uzağımızda tutup, sözümüzün, özümüzün kıymetini bilelim. Sözden bahsetmişken sözün ustalarına kulak vermemek olmaz:

“Kalp ne ile doluysa dudaklardan o dökülüp gider” Goethe

“ Söz altındır, kelam inci, hemen derceyle derceyle, teraziye koyup satma, yeri geldikçe harceyle harceyle” Aşık Huzuri

“ Bir gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil,

 yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil”   Yunus EMRE

 

Ey yüceler yücesi;

İktidar engelini, makam engelini, para engelini, şöhret engelini, bizim parti/bizim cemaat/bizim klik/bizim…bizim.. diye devam eden ve bizi senin yolunda alıkoyan tüm engellerimizden engellenmiş olarak, huzuruna seninle aramızdaki tüm engellerden arınmış olarak çıkmayı nasip et.

 

Seyfettin CEVVAL/Eğitimci