Geçmiş milletlerin sırtına yüklendiği gibi bizim sırtımıza da imtihanın ağır yükü yüklendi. Geçmiş milletlere farz kılındığı gibi bizim üzerimize de hak ile batıl mücadelesinde hakkın yanında yer almak farz kılındı ki ahirette kimin doğrudan, kimin eğriden yana olduğu ortaya çıksın.

Doğruya doğru, eğriye eğri diyebilmek, dik durulacak yerde dik kalabilmek tamamen bir basiret işidir. Basiret de Yüce Allah’ın (c.c.) insanlara bir nimetidir. Kimine verir, kimine vermez. Verdiğine büyük bir nimet bahşetmiştir, vermediğine de ağır bir imtihan yüklemiştir. Fatiha suresinde her gün defalarca “…(Rabbim!) bizi doğru yola ilet” diye dua eden Müslümanlar için doğruya doğru diyebilmek de bu duanın bir tecellisidir.

Geçmişte olduğu gibi bugün de İslam’la derdi olanların gerdiği ortamlar, iftiralarla dolup taşan gündemler zihinleri bulandırmaya çalışıyor. Burada asıl meseleye girmeden önce Müslüman için doğruluğunda hiç şüphe olmayan Kur’an-ı Kerim’den bir tespiti paylaşmak isterim. Yüce Allah (c.c.) biz Müslümanlara şöyle hitap ederek uyarıyor: “İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar.*  Tam da bugünü anlatıyor Yüce Mevla.

Benim gündemim de güzide bir ilimizde meydana gelen iğrenç olayla ilgili. Mesele öyle bir yere getirildi ki Ensar Vakfını savunmak çocuk istismarını savunmayla, çocuk istismarına karşı olmak Ensar Vakfı’na karşı olmakla bir tutuldu. Böyle fitne ortamlarında doğrunun yanında olmanın zorluğu, basiret sahibi olmanın da değerini belirliyor.

Konunun ana hatlarını herkesin bildiğini var sayarak doğrudan konuya giriyorum. Ülke tarihinin belki de en iğrenç ve kapsamlı taciz vakalarından biri ile çalkalandık. Öğretmen kılıklı birinin yaptıkları mide bulandırıcı olmaktan öte. Bırakın Müslüman olmayı, insan olmanın bile “idam edilmelidir” demek için yeterli olduğu bir iğrençlik. Sanığın yanında ihmali olan herkesin hak ettiği cezayı almasını gerektiren bir vakıa. Bu konuda başka türlü düşünen, akrabalık, tabiiyet veya menfaat bağları dolayısıyla hakkı eğip büken her kimse yazıklar olsun.

Ancak bu iğrenç olay kadar iğrenç, bu adam kadar aşağılık bir durum var işin içinde. Bu hadiseyi bir cadı avına çevirme gayretleri Birgün gazetesi ile başladı ve sonrasında tüm malum medya ve ortamlarda gündemde tutulmaya çalışılan bir konu haline geldi. Malum şahsın bir zamanlar Ensar Vakfı’nın bir şubesinde birkaç ay öğrencilere ders vermiş olması nedeniyle Ensar Vakfı da idam sehpasına oturtulmaya kalkıldı.

Bizim burada durduğumuz nokta şudur: Taciz hadisesine ve bu olayın fail veya faillerine ne kadar şiddetle karşıysak Ensar Vakfı’nın da kurumsal olarak linç edilmesine de o kadar karşıyız. Çünkü arka plandaki tuzağı daha önce çok gördük, bugün de görebiliyoruz.

Bir el, İslam medeniyeti üzerinde hep aynı oyunu oynamaya çalışıyor. Moğollardan haçlı seferlerine, Körfez savaşından DAEŞ’e hepsinin rolü aynı: Yüzyıllar boyu İslam dünyasının kurduğu, ayağa kaldırdığı medeniyeti ve sosyal kurumları yıkmak ve Müslümanları geçmişsiz, geleneksiz ve kültürsüz bırakmak. Yüzyıllar önce bunu Moğollar yaptı ve kütüphanelerimizi yakıp yıktı. Haçlı seferleri İslam medeniyetine onarılmaz zararlar verdi. Yakın geçmişte Irak’ın işgalinde müzelerin, kütüphanelerin, tarihi eserlerin nasıl tahrip edildiğini, kanaat önderlerinin nasıl teker teker suikasta kurban gittiğini biliyoruz. Bugün belimizi büken güneydoğu sıkıntısının temellerini atmak için nasıl öncelikle Kürt medreselerinin ortadan kaldırıldığını çok iyi biliyoruz. Bugün DAEŞ’in işgal ettiği topraklarda niçin cami, türbe ve tarihi eserlere çılgınca saldırıp patlattığını da anlayabiliyoruz.

Bugün aynı el yine devrede. 1979’dan beri kendini geliştiren, hizmetleriyle İslam medeniyetine bir tuğla koymak için gayret eden bir vakıf ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Birkaç yıl önce Deniz Feneri ve İHH’ya yapılmak istenenler şimdi bir vesileyle Ensar Vakfı üzerinde deneniyor. Amaç belli; Müslümanların yardım kuruluşları, hizmet kurumları, gelenekleri olmasın. Din eğitimleri, dini hizmetleri, kültürel faaliyetleri olmasın. Kupkuru, dımdızlak kalsınlar ki yenilip yutulmaları daha kolay olsun. Ama hiç kusura bakmayın; yemezler.

Ben mevzu bahis olayı anarken olayın geçtiği ilin adını bile anmaktan hicap duyuyorum. Zira olayla ilin bir ilişki kurmuş gibi olmak istemem. Ama dilinin kemiği, vicdanının terazisi olmayanlar nerelerden ne bağlar kuruyorlar şaşmamak mümkün değil. Öncelikle şahsın bir öğretmen olması Milli Eğitim camiasını bağlamıyor, bağlamaz da zaten. Yaşadığı ilde bu haltı işlemesi o ili, bir memleketinin olması memleketlilerini, bir takımı tutuyor olması da o takımın kurumsal kimliğini bağlamıyor, bağlamaz da zaten. Ama Ensar Vakfı’nda birkaç ay ders vermiş olması Merkezi İstanbul’da bulunan ve Türkiye’nin dört bir yanında şubeleri açılan Ensar Vakfının linç edilmesi için yeter sebep oluyor. Bilgisizlikten veya ilgisizlikten dolayı iftiralara kapılarak hata yapan, linç dalgasına kapılan; ancak daha sonra hatasını görebilen insanları dışarıda tutarak iddia ediyorum ki bunu ancak kinlerinden parmaklarını ısıracak kadar öfkeli zihniyetler iddia edebilir.

Ben de buradan haykırıyorum. Şahıs eğer gerçekten bu fiilleri işlemişse cezası idam olmalıdır. Bu suçta ihmali bulunanlar varsa cezalandırılmalıdır. Bu davayı bahane edip Müslümanların tırnaklarıyla kazıyarak kurdukları kurumları ortadan kaldırmaya, hizmetleri ortadan kaldırmaya gayret edenler de görülmeli ve onlara hadleri bildirilmelidir.

Yazımın sonunda Ensar Vakfı’nın eski başkanlarından rahmetli Ahmet Şişman’ın ruhu için bir fatiha okumanızı rica ediyorum. Kendisinin bu vakfın kuruluşunda, gelişmesinde ve bugüne gelmesinde büyük katkısı vardır. Ben de kendisinden çok şey öğrenme bahtiyarlığına eriştim. Hakkın yanında durmak, aynı zamanda Ahmet Şişman gibi insanlara karşı da bir borçtur.

Rabbim! Ben Ensar Vakfı’nın hizmetlerine şahidim. Bu hizmetlerin bir köşesinden tutup Allah rızasına ulaşmak için çırpınan insanlara da şahidim. Beni de onlardan eyle. Bu çatı altında kötü niyetli insanlar olabilir. Bizi onlardan ayır. İyilerle birlikte kıl. Rükû edenlerle rüku eden, Allah için secdeye kapananlarla secdeye kapananlardan eyle. Allah yolundaki hizmetlere engel olanlara fırsat verme. Şüphesiz sen her şeyi gören, bilen ve hüküm verensin. Âmin.

 

 

 

 

 

 

*Al-i İmran suresi, 119.ayet