Eğitim sistemi, devlet çarkları içinde en fazla konuşulan, eleştirilen ve değiştirilen dişli olmayı başarıyor. Tabi buna başarı demek de sadece işin latifesi.

Özellikle din eğitim ve öğretimi açısından baktığımızda bundan on yıl önce hayal dahi edemeyeceğimiz, yirmi yıl önce hayalini dahi hayal edemeyeceğimiz bir noktadayız. Seçmeli din eğitimi dersleri dördüncü sınıftan itibaren okutuluyor. İmam Hatip Orta Okulları açılmış, üniversiteye girişte tüm katsayı engelleri kalkmış, başörtüsü serbest…

Yukarıdaki paragrafı on yıl önce ancak Martin Luther King’in meşhur sözünün arkasına yazabilirdik; “Bir hayalim var…”

Şu anki durumda eleştirilecek çok nokta olmasına rağmen, yine de artık her eğitimcinin pozisyonunu şikayetten aksiyona, ataletten faaliyete doğru değiştirmesi gerektiğini görmesi şart.

Son yıllarda sessiz sedası ilerleyen bir başka gelişme daha var. Aslında ülke genelinde fazla ses getirmemesine rağmen belki de Cumhuriyet dönemi eğitim tarihimiz için en heyecan verici gelişmelerden biri bu. Milli Eğitim Bakanlığı kendi bünyesinde, kendi projesiyle, kendi öğrencilerine hafız olma fırsatı veriyor. Ülkemizde onbinlerce hafız var. Hali hazırda da hafızlık yapan çocuklar ve gençler mevcut. Ancak bunların tamamı ya özel cemaatlerin yurtlarında ve himayelerinde, ya da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurslarında eğitim alıyorlar. Aynı anda zorunlu eğitimlerini de sürdürmek zorunda olan öğrenciler uzun yıllar devletten saklanarak, okula ara vererek veya okulu dışardan okuyarak hafızlık yapmak zorunda kaldılar. Yani Milli Eğitim hep bu öğrencilerin hafızlık sürecinde işi zorlaştırıcı bir rol oynadı.

Birkaç yıldır ise Ankara Pursaklar'da başlayan ve Konya, Sakarya, Düzce gibi illerde gelişerek devam eden bir proje işliyor. Beşinci sınıftan itibaren hem okulunda okuyan, hem de hafızlığını yapan öğrenciler yetiştiren  bir proje bu. Sakarya’da yürütülen proje üzerinden anlatmak gerekirse sistem şöyle;

Dördüncü sınıfı bitirmelerine birkaç ay kala öğrenci velilerine duyuru yapılarak projeye katılmak isteyen öğrenciler için sınav yapılacağı haber veriliyor. Mayıs ayında başvuran öğrencilere gerek akademik başarıyı gerekse Kur’an bilgisini ölçen yazılı ve sözlü sınavlar yapılıyor. Sınavı geçen 100 öğrenci yaz kursuna alınarak ön eğitimden geçiriliyor. Bu süreçte çocuklara kişilik ve öğrenme stilleri testleri uygulanarak dosyalar hazırlanıyor. Eylül ayında bir sınava daha tabi tutulan öğrencilerden 50’si projeye alınmaya hak kazanıyor.

Projenin iki ayağı var. Milli Eğitim Müdürlüğü ve İl Müftülüğü. Bu iki kurum arasında yapılan protokol ile üç yılda hafız olarak yetiştirilecek öğrenciler için işbirliğine gidiliyor. Öğrencileri yetiştirecek hafız hocaları mülakatla seçilerek, projenin yürütüleceği Diyanet İşlerine bağlı yurtta görevlendiriliyorlar. Projenin ilk yılında (beşinci sınıfta) öğrenciler sabah servislerle yurda gidip hafızlık eğitimlerini alıyor. Öğle yemeğini yurtta yedikten sonra kendileri için özel sınıf açılan İmam Hatip Orta Okuluna servislerle taşınıyorlar. Okulda da normal derslerini gördükten sonra akşam evlerine dönüyorlar.

İkinci yıl ise bu öğrenciler hiç okula gitmeden tüm eğitimlerini Müftülüğün yurdunda alıyorlar. Yani Milli Eğitim bu öğrencileri devam mecburiyetinden muaf tutuyor. Ancak yıl kaybı yaşamamaları için yurda öğretmen göndererek yılsonunda girecekleri sınava hazırlıyor. Hafızlığının büyük bölümünü bu yılda tamamlayan öğrenciler yılsonunda sınava girerek bir üst sınıfa geçiyorlar.

Üçüncü yılda yine ilk yıldaki sisteme dönülerek öğrencilerin akşam evlerine gittikleri sistem uygulanıyor. Üçüncü yılın sonunda ise hafızlıklarını tamamlamış oluyorlar.

Hafızlık gibi zor fakat mübarek bir sürecin içine giren öğreniciler ve veliler için sabır en önemli erdem. Ancak bu konuda da sivil toplum kuruluşlarının katkısı ile öğrencileri rahatlatacak sosyal faaliyetler devreye giriyor. Geziler, piknikler, hobi kursları gibi aktivitelerle öğrencilerin bunaldıkları noktalarda nefes alabilecekleri alanlar açılıyor. Yani Allah’ın kelamını hıfzetmek için çabalayan yavrularımıza her türlü destek mevcut.

Peki hiç kusuru yok mu bu projenin? Elbette var. Özellikle yeni başlamış ve henüz çıktısı alınmamış her projede olduğu gibi bu proje de eksik ve hatalarıyla birlikte ilerliyor. Kanaatim odur ki şu anda en büyük eksik, projeye ait müstakil bir okulun bulunmamasıdır. Bir İHO’nun iki sınıfının açılması ile başlayan projenin mutlaka ve süratle kendi okuluna kavuşması gerekir. Her yıl yeni öğrencilerin katılacağı ve yıldan yıla büyüyecek olan böyle bir projenin sürdürülebilir olmasının başka bir yolu da yoktur zira. Hele hele bu yıldan itibaren aynı projenin kız öğrenciler için de başlatılacağını düşünürseniz resim daha da netleşir. Bu noktada da iş hayırseverlere, siyasilere ve sivil toplum kuruluşlarına düşüyor. Her yıl onlarca okul açan, arsa ve para bağışlayan hayırseverlerin “bu mübarek işte benim de tuzum bulunsun” diye heyecanlanmayacaklarını düşünmek mümkün değil. Yeter ki projenin duyurusu iyi yapılsın, siyasiler taşın altına ellerini koysun, sivil toplum kuruluşları da destek olsun.

Ben bu güzel haberleri sizlere duyurarak vazifemi yaptım. Belki bir hayırsevere ulaşır da “yapalım arkadaş şu okulu” diyiverir. Eh, Kur’an eğitimini yasaklayan bir Milli Eğitim’den hafız yetiştiren bir Milli Eğitim’e ulaştık. Artık şükür lafla değil icraatla olmalı.