‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin’ Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmesinin üzerinden tam altmış dokuz yıl geçti.

Dünya üzerinde yaşanan ‘hak ihlallerini’ tespit edip, onların üzerine gitmeyi amaç edinen bu bildirgede ‘can güvenliği, yaşama hakkı, mal güvenliği, inanç özgürlüğü, fikir ve düşünce belirtme hakkı’ ve benzeri hayati hakların bütün insanlar için vazgeçilemez ve devredilemez haklar olduğu ve bunlara dokunulamayacağı belirtilmiştir.

İki yok oluş savaşı yaşayan Dünyamız her türlü zulme maruz kaldı.

İnsanlar atom bombaları ile imha edildi.

Gaz odalarında toplu ölümler ile yok edildi.

Fırınlarda diri diri yakıldı.

Soykırımlar, tecavüzler ve insanlık dışı işkenceler.

Ve bunlar insanlar (!) tarafından yine insanlara yapıldı.

Bu zulümler ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini’ yayınlayan büyük devletler tarafından yapıldı, daha beyannamedeki imzaları kurumamışken henüz.

‘İnsan Hakları Beyannamesi’ ile övünüp bunu ‘’uygulamamak’’ üzere imzalayan ‘Avrupa’nın büyük (!) Devletleri’ kendi menfaatleri doğrultusunda ‘İnsan Hakları’ söylemini kullanmaya başladılar. Yeri geldiğinde ağızlarından düşürmedikleri bu hakları ‘ayaklar altına alarak’ sonuna kadar ihlal etmekten de geri durmadılar.

İnsan haklarının Dünyanın Batısındaki karşılığı şudur;

‘’ Kendi içimizde, kendi insanımıza bu hakların sonuna kadar uygulanması gerekirken, bizim dışımızda kalan diğer insanlar için bu hakların uygulanması söz konusu olamaz’’

İnsanlık tarihindeki uygulamalar hep böyle oldu. Kağıt üzerinde her kes eşit gibi görünüyorken pratikte hep güçlü olan zayıf olanı ezdi.

İnsanlık tarihinde güçlünün zayıfı ezmediği, savaşı kazanmış bile olsa, fetih gerçekleştirmiş bile olsa kendi egemenliğine giren insanların can ve mal güvenliğini sağlayan, inancına dokunmayan tek medeniyet İslam medeniyetidir.

Dayanağı ‘Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi’ ve onun fikirsel geçmişi olan Batı medeniyetinin zulmüne karşı, dayanağı ‘’Veda Hutbesi’’ ile çerçevesi çizilen ve insanlara ‘Allah’ın yarattığı en şerefli Mahluk’ gözü ile bakan ‘İslam Medeniyetinin’ hüküm sürdüğü yerlerde ‘ İnsan onuruna, İnsan haklarının gerektiği hakkaniyete uygun uygulamaların gerçekleştiği görülmüştür.

Tarihin çarkı ne zaman ‘Batı Medeniyetinin’ lehine dönse dünyada zulüm ve gözyaşı hakim olmuştur.

‘İslam Medeniyeti’ ise ne zaman gücü elinde bulundurmuş ve Dünyada söz sahibi olmuş ise hem kendi mensuplarına hem de mensubu olmayanlara adalet ile hükmederek ‘İnsan Onuru’  ve ‘ İnsan Haysiyetini’ yüceltmiştir.

Dünyamızın zor zamanlar geçirdiği çağımızda da gücü elinde bulunduranlar kendilerinden olmayanlara yaptıkları zulümlerle ‘insan Haklarını’ sadece sözü edilen ancak hiçbir zaman hayata geçirilmeyen ‘ Bir hayali kahraman’ haline getirmişlerdir.

Filistin, Suriye Arakan, Irak, Libya ve diğer İslam ülkelerinde yapılan İnsanlık dışı’ uygulamalar insan haklarını ve barış sözcüğünü dillerinden düşürmeyen liderlerin yönettiği ülkelerinin eliyle yapılmaktadır.

Haksız yere bir insanın öldürülmesini, bütün insanlığın ölümü ile eşdeğer tutan değerlerimizin yeniden insanlığın kaderin söz sahibi olacağı günlerin gelmesi duasıyla...