KAR

Derlerki her tanen, yüceler yücesi, en yücenin katından alınan,  sorgusuz alınan emirle, emri almış bir melekle iner diye aheste aheste. Muhtemelen inerken her tanen kötülüklerin üstüne rahmet misali, selam durur  karşılaştığın her zihayat sahibi. Zihayat sahiplerine ne ifade edersin acep. Bir Burku olursun da örtersin çirkefi, “  hatalarını örtün kardeşlerinizin” emrine ne de güzel misalsin. Seni dört gözle bekleyen nebatata şifa,  yiyecek bulamayan hayvanata ise kahır yüzünle merhaba dersin.

Sen inerken semadan yere, yer kutlu buluşmaya açmıştır sinesini, bekler seni Medine’de beklenen aziz misafir gibi. O Aziz misafir ki Fatımatüz Zehra’nın, Zeyneb’in babası. O inerken kutlu ev sahibinin kutlu ocağına, sen inersin her konağa,  her engine ve  zirveye ahenkle emre amade bir kul misali. “Taleal- bedru aleynâ, Min seniyyâti-il vedâ” nidasını özlersin, kıskanırsın o sözlerin muhatabını, o yüce elçiyi hürmetle yad ederek. 

Damıttığın zaman abı-hayat zerrelerini çatlak dudaklara, emzirirken annesini bekleyen yavru misali toprağı, niçin yaratıldığını bilmez bir halde sadra şifa olursun hep iyiler  misali.

Sen örterken nur misali indiğin her yeri, örtsün istersin ademoğlu da  şerri belayı ümmete yakışır bir eda ile. Silsin süpürsün istersin sen misali, en şerefli olması gerekenin ardına saldığı öbek öbek  necaset sözlerini. Dil yarasını, söz kurşununu, kem gözden sirayet eden kem bakışı alıp götürmek istersin engin denizlerin kuytu karanlıklarına.

İn, fersah fersah in, koş fevc  fevc nura koşanlar misali, nereye istersen oraya in ama hürmetini esirgeme. İstanbul’a abdestsiz inme. Özünle tazele abdestini, oku yeryüzüne inerken duyduğun en güzel sözleri dua misali, öyle in.

Sultan Ahmet Camisine, Süleymaniye’ye inerken hızını kes, ecdada hürmeten in. Eyüp Sultana kuş misali, Yuşa tepesine nur misali inerken, Aziz Mahmud Hüdai’yi sakın unutma. Nefsini terbiye et, sırtında beyaz kürecikler değil de ciğer taşıdığını tasavvur et.

İnerken garip gurabayı gözet, onlara sıcak ol, kuşa kurda cümle hayvanat emin olsun senden. Bil ki garip guraba harabatta yaşar. Ne güzel söylemiş o güzel insan:

            “ Harabat ehlini hor görme zâkir, defineye mâlik viraneler var”

Seyfullah ol Ali elinde, mazluma yar, zalime kahır ol.  Senin ana kucağı sıcaklığın, göçmen kuşa vakıf kuran ecdadın torunlarına yansısın. Darda kalmanın her zaman kapıda kalma olmadığını hatırlat ki, saraylarda, köşklerde de nice darda kalan bahtsızların olduğunu bilip, darda kalan mahlukatı unutmasınlar. Bir kase bulgur, bir tike ekmek, bir tas su koysunlar nurlu hanelerinin bir köşesine. Komşunun bacasına da baksınlar tütüyor mu dumanı sen geldiğinde.

Velhasıl, sen gelirken hoş geldin desin cümle alem huşu içinde, sen yere Nasıralı İsa’nın müjdesi, Musa’nın on emri, Muhammedin(S.A.V) dilinden dökülen Furkan’ın mübarek mesajlarının öznesi olarak in, sen inerken tüm insanlık şadan olsun, şad olsun cümle zihayat bembeyaz beyza  tülünün altında, son saate kadar.  Bilmelisin ki  “Bidayeti olan her şeyin nihayeti vardır” Sen de geldiğin gibi gideceksin. Giderken zarfın kara, mazrufun ak olsun.

 

 

Seyfettin CEVVAL/ Eğitimci