Bugün farklı bir yazı kaleme alacağım. Herkesin kavgaya odun taşıdığı bir ortamda ben farklı bir bakış açısı sergileyeceğim. Geçmişte Fethullah Hoca Efendi ile yolları kesişmiş olsa da bu gün onun meclisinden ve meşrebinden uzak kalmayı yeğleyen isimlerden söz edeceğim. Ben bunlara “dört mutezil” diyeceğim.

Dört mutezilden biri olan Prof. Dr. Ahmet Keleş, sizi tanıyabilir miyiz sorusuna şöyle cevap veriyor:

“Önce nereli olduğumdan başlayayım. Ben aslen Kırşehir’in Çiçekdağı kazasına bağlı Hacı Duraklı köyündenim. Ancak rahmetli babam köyü bizleri okutmak amacıyla terk etmiş ve Kırıkkale’ye yerleşmiş. Biz de Kırıkkale’de büyüdük. İlkokul ortaokul ve lise yıllarım Kırıkkale’de geçti. Daha sonra 1983’de enstitülerin ilahiyata döndüğü dönemde Kayseri İlahiyat’a başladım. 1988’de mezun oldum. Ve ara vermeden yüksek lisans ve doktoraya başladım. Sonra 1998 yılında Dicle Üniversitesinde Yardımcı Doçent olarak göreve başladım; 2004 de doçent oldum, 2009 da profesör oldum. Hızlıca hayat serüvenim bu şekilde”.

Özellikle onu tanıyanlar Keleş’in Hoca Efendiyle ilişkisini anlatırken dikkat çekici ifadeler kullanıyorlar; “O, hocamıza çok yakındı. Çok zeki ve kabiliyetli idi. Hocamız bazen vaaz ederken bayılırdı işte o sırada Ahmet Keleş, hemen kürsüye çıkar hocamızın kaldığı yerden devam ederdi. Sesini bile hocamıza benzetir cemaat hocamız konuşmaya devam ediyor zannederdi.”

Ahmet Keleş, aslında Neşet Ertaş gibi saz çalabilen ve onunla aile dostu olan bir Kırşehirli. Çocukken başlamış Hoca Efendinin vaazlarına. Gün gelmiş neredeyse sesiyle ilmiyle ayni leşmiş hocasıyla. Şimdi ise bir ilahiyat fakültemizde hadis hocası.
Cemaatle de hiç alakası kalmamış. Sazını çalıp türküsünü söylüyor. Benden duymuş olmayın, “zahidem” türküsünü çok güzel söyler.
***
İkinci mutezil ise Nurettin Veren.
Veren çok fazla deşifre oldu. Kendisini Hoca Efendi’nin 35 yıllık sağ kolu olarak tanıtınca ciddi ilgi gördü. Doğu Perinçek, her ne kadar sonradan Fethullah Gülen’in bana attığı en büyük kazık dese de İşçi Partisi, ona kucağını açtı ve Ulusal Kanal’da programlar yaptırdı. Cemaatle Demirel arasında postacıydı. Hizmet cemaatini yurt dışına kendisinin taşıdığını ifade ediyor, birçok siyasi liderle bağlantıyı kurduğunu iddia ediyordu.
Sonra ortadan kayboldu, bir süredir hiçbir yerde gözükmüyor. Aldığım özel bilgilere göre Nurettin Veren, meflûç bir halde Ankara’da bir evde. Hoca Efendi’nin emriyle kendisine şakirt talebeler bakıyor.

***

Üçüncü mutezil Latif Erdoğan.

Zengin bir ailenin hizmete vakfedilmiş bir ferdi. 90’lı yıllarda şöhretinin zirvesindeydi. Hoca Efendi’nin yerine geçecek kişi diye bahsediliyordu kendisinden. İlahiyatçı ve çok zeki biri idi. Gözden düşmesi yıllar öncesine dayanır. Erdoğan, Bediüzzaman’ın eserlerinin sadeleştirilmesi meselesine olumsuz bakmaktadır. Bu konuda hocasından azar işitir ve telefonları dinlettirilir. Sonra da başarısız olsun diye hizmetin Güney Amerika imamı olarak huzurdan uzaklaştırılır.

Kırılmıştır bir kere. Son gelişmeleri fırsat bilerek ocaktan kopar. Şimdilerde yeni akit gazetesinde yazarlık yapıyor.

***

Dördüncü mutezil Prof. Dr. Kemalettin Özdemir.

Kendi ifadesine göre hizmet hareketinin dış bağlantıları konusunda daha önce Hoca Efendiyi defalarca uyarmış. Fakat kimse kaale almadığı gibi başa geçmek istiyor, o yüzden böyle davranıyor diye itham edilmiş. O da hazırladığı dosyayı Başbakan’a ulaştırmış. Son operasyonun esas nedeninin bu dosyadaki bilgiler olduğu söyleniyor.

Anlaşılan o ki, Fethullah Gülen, bir ömür vererek yetiştirdiği talebelerinden ve onlara destek verenlerden oluşan bu cemaati kimseye yar etmeyecek. Ama birileri ondan sonra bu hareketin başına geçme isteğinden hiç vazgeçmeyecek. Bu arada bu yazı için hazırlık yaparken Hoca Efendinin kişisel zafiyetlerini de öğrenmiş oldum. Evrensel hoşgörü merkezli bir hareketin başı olan bir insan nasıl olur da koskoca üstelik evli insanları falakaya yatırtıp bizzat kendisi döver? Ben ce Türkiye Fethullah Gülen’i tanımıyor. Bu dört mutezil bir tv programına çıkarılabilirse belki böylece daha iyi tanır onu insanımız.