Yaz tatili bitti.

Yaklaşık yüz gün süren ve toplum olarak hiçte faydalı geçirmediğimizi düşündüğüm tatil sona erdi. Okulların açılması ile birlikte bizim ülke olarak konuştuğumuz konular yine gazetelerin manşetlerini süsleyip, televizyon haberlerinde uzun uzadıya yer almaya başladı.

Şöyle bir düşünelim nedir bu çok önemli konular;

Trafik çilesi başladı,

Kayıt parası alan müdürler yandı,

Servisçiler arasında cinayet ile sonlanan kavga

Bu gürültü patırtı arasında okullarımızın en önemli görevi olan eğitim öğretim yönünü gözden kaçırıyoruz. Üzerinde uzun süre tartıştığımız ama bir sonuca varamadığımız okulların fiziki yapılarından, kapıyı aralayıp içeri girdiğimizde eğitim öğretim paydaşlarının asil öğeleri olan öğrenci ve öğretmen ile yönetici ve velilere yakından baktığımızda karılaşacağımız olgunun ‘Tükenmişlik Sendromu’ olduğunu görüyoruz.

 

Okullar toplumun bütün bileşenleri bir şekilde ilişkili olduğundan, toplumun genel ruhu ve psikolojik durumunu ortaya koyan önemli kurumlardır. Bir ülkenin yükselmesi ve diğer toplumlar arasında önemli bir yere gelmesinin ilk tohumlarının atıldığı yerler tarihin her devresinde eğitim kurumları olmuştur.

 

Bu bağlamda baktığımızda okullarımızın eğitim öğretim materyali ile donatımlarının, teknolojiye ulaşma olanaklarının, bunlara ulaşım maliyetlerinin kolay ve ücretsiz olması noktasında önemli yerlere geldiğini görüyoruz. Ancak bunların dışında ve bunlardan çok daha önemli olan ‘insan’ faktöründe istediğimiz seviyeye ulaştığımız söylenemez.

 

Bu eksikliğimizin sebepleri ilkokuldan başlayarak ‘özgüven’ eksikliği üzerine bina edilmiş ‘tükenmişlik Sendromu’ bu önemli olguyu eğitimin en önemli unsurları ‘Öğretmen, Öğrenci, Yönetici ve Veliler’ açısından değerlendirelim.

 

Öğretmenlerde Tükenmişlik Sendromu; Öğretmenlerin ağına düştüğü bu sorun incelenirken ilginç bir şekilde bu Sendromu yaşayanların daha çok genç öğretmenler olduğu görülüyor.  Yapılan bir araştırmada kıdem yılı 1 ila 3 yıl arasında değişen genç öğretmenlerin yaşadığı en büyük sorunun ‘Tükenmişlik Sendromu’ çıkması enteresan bir olgu olarak karşımızda durmaktadır. Peki nedir bunun sebebi; Öncelikli olarak eğitim fakültelerinde görülen eğitimin daha çok teorik ağırlıklı olması, staj ve okul deneyimi gibi derslerin planlamasının ve uygulamasının verimli bir şekilde yapılamaması sonucunda öğretmenliğin, mesleğe başlandıktan sonra öğrenilmesi, okulu bitirip öğretmenliğe başlayan genç öğretmenlerin tabiri caiz ise ‘sudan çıkmış balık’ gibi ne yapacaklarını bilememesi.

Öğretmenlik itibarının toplum nezdinde azalması, velilerin çocuklarına korumacı davranışlarını abartıp, öğretmenlerin her hareketini mercek altına alması, sınıftaki her şeyin hesabını sormaya çalışarak öğrenci- öğretmen arasında olması gerek ‘özel alan’ ı sürekli ihlal ederek öğretmenin Motivasyonunu düşürmesi tükenmişlik duygusunun yaşanmasına zemin hazırlayan etkenler olarak göze çarpıyor.      

 

Yöneticilerde Tükenmişlik Sendromu; Eğitim paydaşları içinde belki de en çok ‘’tükenmişlik duygusunu’’ yaşayanlar maalesef ki okul yöneticileri olmaktadır. İş Yoğunluklarının çok fazla olması, toplumun her kesiminden insan ile veli, esnaf, kantinci, servisçi ve saire ile görüşmek zorunda olması, öğretmenin ders Motivasyonunu, sağlamak için çalışması, amirlerinden çoğu zaman gerekli iltifatı görememesi, mesai kavramının olmaması, okulda çok ve yoğun zaman geçirdiği için fiziksel ve psikolojik yorgunluk yaşaması ve bunların neticesinde ailesine nitelikli zaman ayıramaması, çocukları ile yeterince ilgilenememenin vermiş olduğu olumsuz ruh hali okul yöneticilerinin ‘tükenmişlik sendromu’ yaşamalarına sebebiyet vermektedir.

                         

Velilerde Tükenmişlik Sendromu; Günümüz toplumunun anne ve babalara yüklediği en zor görevlerden biri çocuğunun başarılı olması, okul notlarının iyi olması ve en önemlisi de ileride toplumun gözünde itibari yüksek çok para kazanacağı bir meslek edinmesi, tamamen maddeci bir anlayıştan hareket eden ve anne –baba- çocuk ilişkisine çok büyük zararlar veren bu anlayış ebeveynlerin çocuklarını diğer çocuklarla bir yarış içinde görmesine sebep olmakta ve veliyi çocuğuna bu yönde yatırım yapmaya itmektedir.

Bu hedefe odaklanan veliler genel olarak Motivasyonlarını iki temel kaynaktan alırlar. Birincisi çocukluğunda yapamadığı, gençliğinde gerçekleştiremediği hedef ve gayeleri çocuğuna dikte ettirmek sureti ile duygusal rahatlama yaşamak, ikincisi ise çocuğunun yetenek ve isteklerine bakmadan yakın çevresinden etkilenmesi sonucu başarılı öğrencileri ölçü göstererek, çocuğunun niceliksel başarısını kendisi için toplumsal bir kabul görme aracı olarak değerlendirmektir.

Bu da veli ile çocuğu arasında duygusal iletişimi önemli ölçüde azaltmakta ve özellikle veliye bir tükenmişlik duygusu yaşatmaktadır.

Öğrencilerde Tükenmişlik Sendromu; Yoğun dijital baskıya maruz kalan çocuklarımız Sosyal medyanın anlık beklenti, hedef kabul görme olguları ile harekete geçtiklerinden, duygularını kullanmakta sorunlar yaşarken, muhakeme etme ve karar vermede aciz ve savunmasız bir duruma düşüyor.

Çocuklarını hayatlarının daha başında ‘Tükenmişlik Sendromuna’ iten bir başka durumda okullarda sınav kaygısı ile başlayan, sosyal hayatta ‘’ Rol Modeli’’ bulamama sıkıntısı ile devam eden, kişiliğini tam olarak oluşturamama, zayıf ve güçlü yanlarını tespit edememeleridir. Kendi kişiliğinden ‘Bi haber’ olma hali öğrenciyi hayatın genelinde başarısız olacağı zannına kapılmasına ve gelecekle ilgili planlama yapmayı göze alamamasına neden olmaktadır.

Çocukların Tükenmişlik duygusu yaşamalarına sebep olan bir başka durumda gelişimleri için çok önemli yere sahip olan ‘oyun’ dur. Oyun oynayarak hayallerini renklendiremeyen dayanışmayı dostluğu yenme ve yenilmeyi, liderliği yaşayamayan çocuklar büyüklerin dünyasında ticari kaygılarla hazırlanan kapkaranlık, dijital, beyin kemiren bir takım sanal oyunlara mecbur kalıyorlar.

Bir düşünürün dediği gibi ‘’çocukluğun asli unsuru oyundur, oyunda sokakta oynanır.’’