Yönetici Atama Yönetmeliği'nin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir dense yeridir. Bakanlık neredeyse her yıl yeni bir yönetmelik yayımladı. Her yönetmelik yargı engeline takılarak bugünlere gelindi. Bugünlerde yönetmelik değişikliği yine gündemde. Hazır bu işler konuşuluyorken bizim de çorbada tuzumuz olsun istedik. Alandan bize gelen şikayet ve önerileri MEB'in dikkatine sunmanın faydası olacağı kanaatindeyiz.

Öncelikle yazılı sınav konusunu yeniden düşünmek gerekir. Yöneticilik aşamalarının tamamı için yazılı sınavı kaldırmak makul görünmüyor. Hiç değilse yöneticilik hiyerarşisinin ilk basamağı olan müdür yardımcılığında yazılı sınav olmalıdır. Ülkemizin olağanüstü günlerden geçtiği şu süreçte yazılı sınav + mülakat + Ek 2 üçlüsü birlikte düşünülebilir.

Müdür yardımcılığı için belli bir yıl öğretmenlik tecrübesi aramak yerindedir. Ancak dezavantajlı bölgelerde bu şartın uygulanabilirliği yoktur. O bölgeler için öğretmenlikte geçen görev süresi esnetilmelidir.

Okul müdürlerine, hiç değilse yardımcılarının birini seçebilme hakkı getirilmelidir. Bir okul müdürü özellikle müdür Başyardımcısını seçme hakkına sahip olmalı. Ayrıca üç ve üzeri müdür yardımcısı bulunan okullara müdür başyardımcılığı normu mutlaka verilmelidir.

Müdür yardımcıları aynı okulda en az sekiz yıl çalışabilmelidir. Müdür Yardımcısının dört yılda bir yazılı sınava girmesi, okul değiştirmesi; okulu, öğrenciyi ve kişiyi pozitif etkilemez. Bir defaya mahsus yazılı sınav, sekiz yılda bir mülakat öngörülebilir.

Okul müdürleri ise, üç yıl müdür yardımcılığı yapmış müdür yardımcıları arasından mülakatla belirlenebilir. Dezavantajlı bölgeler için bu süre esnetilebilir. Okul müdürlerine dört yılda bir mülakat yapılıp mülakat barajını geçene aynı okulda ikinci dört yılını çalışabilme hakkı verilebilir. Aynı okulda sekiz yıldan sonraki bir dört yıl için mülakat + veli, öğrenci ve öğretmen memnuniyeti aranabilir.

Gelinen noktada şu husus dikkatlerden kaçmamaktadır: Yöneticiyi sürekli sınav ve mülakatlarla bunaltmak, yöneticinin özlük ve malî hakları konusunda herhangi bir gelişme kaydetmemek, öğrenci ve veli karşısında elini zayıflatmak; yöneticiliği gittikçe istenmeyen bir şey haline getirmektedir. Son yıllarda bir hevesle idareciliğe başlayıp istifa edenlerin sayısında ciddî bir artış gözlenmektedir. Bu da eğitim kurumlarımızın geleceği adına hayra alamet bir durum değildir. Bütün bunlar, okul yöneticiliğinin ayrı bir statü olarak düşünülmesini gerekli kılmaktadır. Okul yöneticiliği; mevzuatı, özlük ve malî hakları yönüyle bir bütün olarak ele alınıp özendirici tedbirler alınmadıkça okul yönetiminde, eğitim süreçlerinde ciddî zaaflar oluşması kaçınılmazdır.

Bir başka nokta, okul yöneticilerinin sorumluluğu haddinden fazla, buna karşın yetkileri çok sınırlı. Örneğin Okul Aile Birliği yönetiminde bulunamazlar ama maddî ve manevî yanlışlıkların faturası yöneticilere çıkarılır. Meslek liselerinde öğrencilerin sigorta vb. parasal işlerinde herhangi bir aksama olsa yöneticinin ocağına incir ağacı dikilir.

Son olarak MEB, yönetici atama konusunda sadece kendi içinde bir çalıştay yaparak adım atmamalı, paydaşların görüşünü alarak genel memnuniyeti sağlayacak bir düzenleme yapmalıdır. 

Erol Ermiş 
Eğitim-Bir-Sen 
İstanbul 3 Nolu Şubesi