Müslümanlar olarak meselemiz, kötülüklerle dolu dünyada iyiliklerle dolu bir insan olabilmektir. Özellikle bu çağın kurguladığı kötü dünyada iyi insan olabilmek ve kalabilmek. İnsan olmak bir “olmak” meselesidir. Olmak için de uzun mücadeleler içinden sıyrılıp yönünü Allah’a dönebilmek gerekir.

Bu zor ve kötü dünyada iyi insan olmanın reçetesi de hiç şüphesiz Asr-ı Saadetten geçer. Cahiliyye karanlığını dağıtmak ve İslam nurunu tesis etmek için omuzlarına en ağır sorumlulukların yüklendiği ashap bu işi nasıl başardıysa bugün de içinde çırpındığımız karanlıktan çıkışın ipuçları o başarıda gizlidir. Onlar neleri kabul etti, nelere karşı geldi, neleri benimseyip neleri reddetti ise bugün de o duruş bizim reçetemizdir.

Bu duruşu az çok gösterebilenler hem yaşarken hem de öldükten sonra mükâfatını görüyorlar.  Hayattayken Allah’ın kalplerine indirdiği sekinetle huzur içinde yaşıyor, öldükten sonra da arkasından dua edenler sayesinde adeta ömürleri uzuyor.

Bahsettiğimiz mübarek insanların, bizim gibi Müslüman toplumlarda yetişmesi, sivrilmesi daha olası görülse de kafir toplumların içinde yetişenler çok daha fazla ses getiriyor. Çünkü bizler genellikle Müslüman kültür içinde doğmuş olmayı Allah’ın rızasına kavuşmak için yeterli görme hastalığından mustaribiz.

Gayrı Müslim bir toplumun içinde doğmuş birini düşünün ki her türlü kötü örneğe rağmen Müslümanlıkla şereflensin. Mesleği icabı şiddet, kumar ve her türlü gayrı ahlaki şartlara rağmen Müslümanca karizmasıyla dimdik kalabilmiş. Her ortamda inancının gereklerinden sapmadan konuşabilmiş, hak yolundaki mücadelesini en güzel biçimde yapabilmiş. Öyle bir Müslüman düşünün ki ölümüyle da herkesi (ama herkesi) bir fikir etrafında birleştirebilmiş: “İyi bilirdik.”

Muhammed Ali ‘nin vefatına lütfen bir de bu zaviyeden bakın. Hakkında yapılan belgeselleri izleyin ve vefatıyla ilgili söylenenleri bir araya getirin. Bence Muhammed Ali’nin hayatı bizim için ibretlik bir hayattır. Türkiye’deki en sağdan en sola marjinal kesimlerinin bile Müslüman kimliğiyle öne çıkan birini Muhammed Ali kadar benimsediklerini, ölümünden sonra bile onu “iyi bilirdik” şahitliğiyle selamladıklarını hatırlamıyorum.

İslam’ın temel değerlerini hep el üstünde tutması, sürekli vurgulaması Muhammed Ali’nin bu denli benimsenmesinde temel unsur oldu. O, Kur’ân-ı Kerim’in evrensel değerlerinin bugün de kimsenin reddedemeyeceği değerler olduğunu fark ettirdi. Adalet, eşitlik, merhamet, cesaret, infak ve isar gibi İslamî değerleri içinde bulunduğu toplumda en güzel şekilde temsil etti. Zaten bu değerler insanlığın ortak değerleriydi. Doğal olarak Muhammed Ali de ortak değer oldu. Çoğumuzun yaptığı gibi cedeli, kavgayı ve ayrışmayı tercih etmedi.

Nice alimin başaramadığını Muhammed Ali nasıl başardı dersiniz? O sadece inandıklarının doğruluğundan emindi. O kadar emindi ki Allah’ın vadettiği sekinet peşinden zaten geliverdi. Allah bize de böyle bir iman nasip etsin. İmanımıza iman katsın diye kalplerimize huzur ve güven aşılasın.

Allah, kötü bir dünyada iyi bir Müslüman olduğuna şahit olduğumuz Muhammed Ali’ye rahmet eylesin.