ÖĞRETMENLERE KİM SAHİP ÇIKACAK...

      Öğretmene şiddet hız kesmeden sürüyor. Dayak yiyen mi, öldürülen mi, küfredilen mi her çeşidinden şiddete maruz kalmak ne acı. Saygıyı hak edenlerin,  saygısızlık görmeleri nedendir?  ‘’Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’’ sözünün tersine öğretmenler artık bir harf öğrettiklerinin kölesi haline gelmiştir. Kölelik öylesine büyük boyuta ulaştı ki; severek kucakladığımız özveriyle eğitip yetiştirdiğimiz kıymetli öğrencilerimiz ve ebeveynleri tarafından horlanmak, hırpalanmak, aşağılanmak, dövülmek sıradan bir hal aldı.

     Eğitim sistemimizdeki hızlı değişimler, globalleşen dünya düzeninin entrikaları, sosyal medya oyunları, eğitimin tek başına yetmeyeceğini ispatlarcasına garip nesiller getiriyor. Sözden anlamayan, halden bilmeyen, emeği yok sayan, bedavacı, her şeyi kolay elde edip kolay tüketebilen bu nesil sadece öğretmenlerin eseri değildir elbet. Değerlerimiz, insanlık erdemlerimiz okulda yüklenmeye çalışılıyor. Bilgiyle donatılmış, bilgiyi paylaşan, fikir üretebilen nesiller hedefleniyor. Büyük emekler veriliyor. Mesleki adanmışlık adına öğretmen bir mum gibi kendini tüketiyor. Sonrasında da okulda doğru, güzel, iyi olan ne verildiyse sokakta, evde içi boşaltılıyor. Karşılığı saygısızlık, şiddet olarak geri dönüyor. Anne babalar öğretmenden daha iyi öğretmen, doktordan daha iyi doktor, psikologdan daha iyi psikolog gibi çeşitli dallarda birer uzman edasıyla reçeteler yazıyorlar. Üst perdeden konuşup içi boş cümlelerle ustaya acemice ustalık satıyorlar. Zihni fukara olanın dili ukala olurmuş derler ya; sözle dövemediklerini fiziken darp ediyorlar. Alın size örnek kişilikler..! Sözde çocuklarını koruyorlar, sözde hak arıyorlar. En büyük kötülüğü çocuklarına onlar yapıyorlar. Sonra da faturayı meslek erbabına kesiyorlar.

     Öğretmenler bu kadar mı sahipsiz. Öğretmenler bu kadar mı aciz. Değildir elbet. Meslek etiğine, onuruna uygun davranmak örnek olmak adına susan, alttan alan, hoşgörüyle bakan onlar. Tolerans sınırlarını sonuna kadar genişleten onlar. Sevgiyle yola çıkan, fedakarlık yapan onlar. Ama sahipsiz kalan yine onlar.  ‘’Çekin ellerinizi öğretmenimden, siz benim öğretmenimi aşağılayamazsınız, darp edemezsiniz’’ diyecek bir ses bir nefes bekleyen yine onlar.

     Zor değil.. Daha öncesi de demiştik  ‘’Değerler Eğitimi’’ projesini masum yüreklere değil hayatın içinde büyüdükçe bozulan yetişkinlere vermeli. Onlara dönüp dönüp yeniden doğruyu, güzeli, iyiliği yüklemeli. Çocuklarına kötü örnek olacak profil çizenleri sil baştan eğitmeli. Velinimetimiz olmadıklarını söylemeli. Veli olmanın sınırlarını çizmeli, velilik kavramını öğretmeliyiz.

     Personeline sonuna kadar sahip çıkan, memurunun arkasında dirayetle duran, saygınlığını koruyan ve yüceltecek olan ya büyüklerimiz, bakanlığımız nerede.. Daha kaç vaka olmalı sizi harekete geçirmek için. Kaç can yanmalı. Kaç öğretmen hayatından bezdirilmeli. Meslek onuru daha ne kadar aşağılara çekilmeli, ayaklar altına alınmalı. Daha ne kadar  nereye kadar dayanmalı. Biz büyük bir aileyiz diyorsunuz, ailenin en önemli bireyleri olan öğretmenlerimizi görmüyor, duymuyor, anlamıyorsunuz. İşte asıl gerçek bu.. Eğitim ailede başlıyor aileyle devam ediyor, aileden besleniyor..

     Zenginleşen batı toplumunun yaşadığı problemleri, biraz geç de olsa biz de yaşıyoruz. Sıkıntı daha fazla büyümeden; yetkililer, sivil toplum örgütleri, veliler birbirimizle uğraşmayı bırakıp çözümler üretmeliyiz. Öğretmenin gördüğü saygı, milletin geleceği demektir. Bozulan değerlerimiz, kaybedilen istikbalimizdir. Toplumdan, gençliğimizden, eğitimcilerimizden yansıyan istatistiki bilgileri cesaretle değerlendirmemiz, çözüm adına gerçekçi düşünmeliyiz. Cevabı aranılan ; ‘’kim haklı‘’ değil, ‘’nerede yanlış yaptık, şimdi ne yapmalıyız’’ sorusu olmalıdır. Zaman kaybetmeden, zamanı yakalamalıyız...

 

Neşe VURAL