Eskiye özlem duymayı yıllanmışlığa  sayarlar. Evet eskiye çok eskiye olmasa da biraz   biraz  eskiye  özlem  duyar  olduk. Neydik ne  olduk diyorum.  Ne  olacağız  sorusunu   ne  soruyorum ne de  cevabını  arıyorum.  Modern  dünyanın   değişimlerini,  çağdaşlaşmanın  getirilerinin  yanı sıra  teknolojik gelişmeleri,  değişen  ve  yeni  yeni  ortaya  atılan  felsefeleri, yaklaşımları  özümsemeye  çalışırken  birçok  değerlerimizi,  ilkelerimizi   kaybettiren  götürüleri  de olduğunu görmekteyiz.

Zamane  çocuklarımız,  gençliğimiz   X-Y kuşakları,  indigo  çocuklar,  altın çocuklar diye  isimlendirilip  pohpohlanırken  eğitimde  ve sosyal  yaşamda bu denli  sorunlar, çarpıklıklar  nedendir. Soran sorgulayan,  araştırıcı  bilinçli  gençlik  arzularken  kantarın topuzunu biraz kaçırmış olmalıyız ki ; soran  ama sorgulamayan, istikameti  belli olmayan, küçüğüne  sevgi  büyüğüne  saygı düsturundan uzak  egoları şişmiş,  her şeyi hazır bulan, hak  aramakla  saygısızlığı birbirine karıştıran, adaleti kelime olarak bilen, doğruluğu, dürüstlüğü, merhameti  önemsemeyen  nesiller türemektedir.

Durup  düşünüyorum, biz  nerde hata yaptık diye.  Ülkemize  batıdan  yenilikleri  şipşak   transfer  etmişiz.  Özümüze   sözümüze   uymayan,  sakil  duran  birçok  uygulamayı da  hayatımızın  merkezine  almışız.  Küçüğünü, büyüğünü bilen,  doğru  dürüst  insan  olmayı onur  sayan,  adaletten  şaşmayan,   paylaşmanın ,   emek  harcamanın  asaletini  taşıyan,  manevi  değerlerimizi  yücelten  nesiller görmek ihtiyacındayız.

Bir  zamanlar  mutlu  çocuklardık.  Sokakta  oynar,  ağaçlara tırmanır, topraktan  çanak  çömlek  yapar,  uçurtmalarımızı  kendimiz tasarlar  mavi  gökyüzünde  süzülüşlerini  seyre dalardık.  Büyüklerin  filelerini  taşır,  hal hatırlarını  sorar, ellerini öperek  sorumluluklarımızın  farkında  yaşardık. Yardımlaşmayı,  paylaşmayı   çocuk   ruhumuzla halden anlamayı,  hoşgörüyü,  iyi niyeti  esas alan,  merhameti,  düşene  önce  çocukça  gülüp  sonra kaldırmayı,  el  vermeyi ,  teselli  etmeyi  üstün sayan,  dış  görünüşe  göre  insan  ayırmamayı  arkadaş seçmemeyi  bilen, dostluğu  önemseyen  çocuklardık.Sakızlardan  çıkan  hayvan ,  bitki  kartlarıyla  çeşitliliği  öğrenen  canlılar alemi  ansiklopedisini  ellerimizle  yapan,  okulunu  okumayı seven, öğretmenine güvenen, verilen ödevleri  mahalle  kütüphanesine  giderek  araştıran,  yerinde  susmayı,  yerinde  konuşmayı  bilen  çocuklardık.  Kırmadan  dökmeden  tartışmayı,  kavgaların   sonunda  gönül almayı,  barışmayı,  kazanmak  ve  kaybetmenin  heyecanını bir tutmayı, yaz gelince mahallenin tüm çocuklarıyla  grup terapisi  yapar gibi mahalle camisine gidip  maneviyatımızı,  inancımızı  güçlendirmeyi  isteyen  çocuklardık.

Batıyı   yakalayacağız  derken  özdeki  bizi, bizi  biz yapan değerlerimizi  ya unuttuk  ya da  yok saydık.  Ölçmeden   tartmadan  her  değişime,  yeniliğe  kapılarımızı  ardına kadar açtık. Eleğin   üstü  altı demeden  her şeyi kopyaladık.

Evet   özlüyoruz .  Vatanını, milletini seven, Ankara’nın, Ağrı’nın  yerini  haritada  aramadan  bilen, eğitimin  öğretimin  saygınlığını  yükselten, parayı  amaç değil  araç  gören, zamanı yönetebilen,  emeğe saygı gösteren, insanlık  erdemleri  muteberdir  diyen,  üretken  mutlu  çocukları ,  gençleri  özlüyoruz.  Bu çocukları  yetiştirecek,  örnek  olacak  ana babaları, büyükleri de   düşünmeye ve farkındalığa davet ediyoruz.

Neşe VURAL