Ve kalem kınından çıktı

 

Nun ve kalem… Kaleme ve onun yazdıklarına yemin olsun. Kalem yazmaya başlamak için emir beklerken, kelam kendisini yazacak kalemin yolunu gözler bir müddet. Kelam mı açar kalemin zihnini, kalem mi kelamı doğurur sorusu insan kadar kadim bir soru, Adem kadar muamma. Ademin adama dönüşme sürecinde ne terler dökmüştür kalem acep. Kalemin içinde terlediği eller öpülesi mi, kırılası mı bilinmez. Kah kalem yazdı kelamın zihninden geçen seyyiatı, kah kelam kaleme ayar verdi de onun medeniyet inşa etmesine kapı araladı. Duha suresini, İnşirah suresini inşa olmada rehber edinen, kalemine döndü ve yazdı, yazdı bıkmadı istedi inşa etsin Ademoğlu kendini ve adam olsun diye. Adam olma süreci cins kafa  olma sürecidir. Müennes ya da Müzekkir, Dişil ya da Eril bir varlık olmayı gerektirmez. Cinsi latif ya da Er kişi olmak için kalemin gücü kadar kelamın gücüne de inanmak gerek. Sözün gücüne inanmak, sözü yazıya döken kaleme de inanmayı gerektirir.

         Kalemini kılıç yapıp birini öldürmekte mümkün, kelamını kalkan yapıp kılıcı durdurmakta. Esas olan hangisini seçmeği seçmiş olmamızda. Kelamımız gönüllere ılık bir su misali akar da rahmani mi olur, aktığı her gönüle ağu salıp şeytani mi olur, işte imtihanın sırrı bu.

         Kelamın dillendirilen haliyle, kelam sahibinin muradının muhataplarca aynı manada anlaşılamamasıdır asıl bizi yanılgıya götüren. Kelamı sarf edenin bunu hangi saiklerle sarf ettiğinden ziyade, bizim onu nasıl anladığımızdır bizi yanıltan.  Asıl kıyamet bu noktada kopmaktadır. Hallaç’ın, Nesimi’nin, Ömer Hayyam’ın, Şeyh Bedrettin’in, Şeyh Sait’in  kıyameti böyle kopmuş, kalemleri böyle kırılmıştı. Seyit Rıza’nın son sözleri  “Ben sizin yalanlarınızla baş edemedim, bu bana dert olsun. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun” olmuş ve kelamı kalemini  kırmıştı,  zaten önceden kırılan kalemini, yeniden.

         Kalem bir kez sevgi adına çıkarsa kınından sevenden yana, kalem şahit tutar, onu tutan elleri. Kelam ardından sökün eder   “Kurban olam kalem tutan ellere” diyerek arzuhalini yarine böyle yazmasını ister katipten. 

         Kelam dimağda oluşmaya başlarken, şeytan vazife başındadır. Ağızdan çıkıncaya kadar ki esareti şeytanın kırdığı zincirlerle fitne fücura sebep olurken, aynı dimağdan insanlığa rahmet kapılarını açtıran kelama dönerek, nebevi öğretiler olarak  inmesi de mümkün. Mümkünü mümkün kılan kelamın esaretine son vermeden önce kelama tedebbür, tezekkür, teakkul, tasavvur kapılarına uğramasını,  Edep Ya huşifresini alarak,   Edep bir taç imiş nur-i hüdadan giy o tacı, emin ol her beladan” öğüdü ile ağızdan dökülmesine izin verilmelidir.  Kelam o ki ehemmiyi mühime tercih ede, kalem ehli o ki Yunus’un dergaha taşıdığı odunlar misali ola,  eğriyle, yalanla dolanla işi olmaya.

         Şahitlik edecektir eller,  gözler, kulaklar ve dil ve söz ve kelam.  Şahitlik edecektir kalem. Şehadetlerinin üzerimize rahmet yağdıracağı söze ve kaleme sahip olma yolumuz açık olsun. Ve gün gelecek söz bitecek, kalem yeniden kınına girecek. Ve beklenen vakit geldiğinde göreceğiz ki;

 Her şey Levh-i mahfuz’da yazıldığı gibi tecelli etmiş, biz irademizi kelamda ve kalemde ne yöne sevk ettiysek, karşımızda onu bulmuşuz, ne bir fazla ne de bir eksik.

 

 

                                                                   Seyfettin CEVVAL/ Eğitimci