Yıldızların Efendisi Hayyam [email protected]
 
 
“İnsanoğlunun kader kitabını anlamak için,

Cennetin kapısına fırlatılmış bir atmacaydım ben.

Şimdi ise düşüncelerimi paylaşacağım kimse yok

Geç de olsa buradan uçup gidebileceğim bir yer arıyorum”

Rubai denince pek çok kimsenin aklına ilk olarak Hayyam gelir. Evet Ömer Hayyam.“Çadırcı” manasına gelen “Hayyam” takma adını babasının çadırcılık yapmasından almıştır. 18 Mayıs 1048 doğumludur ve asıl adı Giyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El Hayyam’dır.

O dönem yaşamış bilim adamlarının aksine doğum tarihi kesin olarak bilinmektedir. Çünkü Hayyam zaten kendisi bunu tespit etmiştir.

Şöyle ki, bize aktarıldığı gibi şarap içip, rubai söyleyen bir ayyaş değil aksine 3. dereceden bilinmeyenli denklemleri çözecek kadar bir matematik dehası olan, devrinin en önemli bilim adamlarındandır.

İbni-i Sina’dan sonra Doğu’nun en büyük âlimi olarak kabul edilir. 1892’de Londra’da onun adına bir kulüp kurulmuş, 1970’te Ay’ın üzerindeki bir kratere, 1980’de yeni bulunan bir kuyruklu yıldıza adı verilmiştir. 

İran’ın Selçuklular yönetiminde olduğu dönemde yaşamış, matematik, fizik, tıp, astronomi dışında müzik ve şiirle de ilgilenmiştir. Selçuklu Sultanı Melikşah döneminde saray müneccimi olduğu tahmin ediliyor.

Horasan’da gökyüzünü gözlemlediği bir yıldız evi vardı. Bu yıldız evinde yaptığı çalışmalar sonucunda güneş yılına göre hazırladığı Celali Takvimi’ni Melikşah’a sunmuştur.

Bugün kullanılan Gregorian Takvimi 3330 yılda bir gün hata verirken, Hayyam’ın tam 940 yıl önce hazırladığı takvim 5000 yılda bir hata veriyordu.

Günümüzde bilinmeyen için kullanılan “X”kavramının mucidi de Hayyam’dır. Üçüncü dereceden bilinmeyen denklemlerle ilgili yazdığı bir eserinde bilinmeyen rakamının yerine Arapçada "şey" anlamına gelen kelimeyi kullanmıştır.

Daha sonra bu eseri diğer dillere çevrilirken İspanyolcaya "Xay" olarak geçmiştir. Zamanla da kısaltılarak, bilinmeyen rakamın simgesi "X" olarak kullanılmaya başlanmıştır. 

Hayyâm’ın genelde matematiğin ve özelde analitik geometrinin gelişimi üzerindeki etkisi çok büyüktür. Çalışmaları Şerafeddin et-Tûsî’ye kadar İslâm matematiğinde; üçüncü dereceden denklemlerin çözümünde geometrik yaklaşımı benimseyen Descartes’e kadar da Batı matematiğinde aşılamamıştır.

Onun matematiğe ilişkin araştırmaları ve bilhassa sayılar kuramı Öklid’in beşinci postülatı ve cebir alanında yoğunlaşmıştır.

Elementlere dair yaptığı bir yorum olan “Risâle fî şerḥi mâ eşkele min muṣâderâti Kitâbi Öḳlîdis” adlı kitabında, işlemler sırasında irrasyonel sayıların da rasyonel sayılar gibi kullanılabileceğini ilk defa o kanıtlamıştır. Binom açılımını da ilk kez kullanan yine Hayyam’dır.

Yunan biliminin savunucusu ve İbn-i Sina’nın düşüncelerinin de takipçisiydi. Zamanının en özgür düşünceli adamıydı, tembeldi ama aynı zamanda çok yoğun çalışan bir işçiydi.

Ateşli bir doğası, yakıcı bir nükteciliği, sağlam bir belleği vardı. Bir keresinde yedi kere okuduktan sonra bir kitabı noktası, virgülüne kadar yeniden yazmıştı. Sert bir tarzı vardı.

Onun bu tarzı sık sık eleştirilere maruz kalmış, fikirleri tenkit edilmiştir. Çalışmaları ve buluşları dönemin bağnaz kafalı mollaları tarafından dine aykırı olduğu gerekçesi ile engellenmek istenmiştir. Rakip gruplar tarafından izlenmiş ve zaman zaman ölümle tehdit edilmiştir.

Kendi yolunu çizmiş ve tek başına ilerleyen, düşüncelerinde özgür bir Hayyam portresi karşımıza çıkıyor. Sorunlara hızla nüfuz eden sıra dışı bir yetenek ve zekaya sahip bu bilim adamının günümüzde “şarap ve rubai” ikilemi içinde ele alınması ne kadar tuhaf değil mi?

Cebir isimli kitabının girişinde yazmış olduğu şu sözler Hayyam’ın yaşadığı dönemde neden eleştiri oklarının hedefinde olduğu göstermiyor mu?

Çağdaşlarımızın çoğu doğruyu, yanlışla karıştıran, hilekârlardan üstün olmayan yalancı bilim adamlarıydı ve sadece basit maddi çıkarlar için bildiklerinin çok azını kullanıyorlardı.

Doğruyu arayan, dürüstlüğü tercih eden ve en iyi özelliği yanlışı ve yalanı reddetmek olan -ikiyüzlülüğü ve ihaneti engelleyen- yetenekli biriyle karşılaştıklarında onu küçümsüyor ve alay ediyorlar.” 

Her devre uyacak şu tespitler 900 küsur seneden adeta günümüze göz kırpıyor. Yıldızlara tutkulu bu büyük âlim, geçtiğimiz mayıs ayında Google tarafından da unutulmamış ve 971. doğum gününde “Doodle” yapılmıştı.

Evreni anlamak için, içinde yetiştiği İslam kültüründeki hâkim anlayıştan ayrılarak, kendi içinde yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir edebi başarı ile dörtlükler halinde dışa vurarak aktaran Hayyam’ın cesareti, tutkusu, açık sözlülüğü, korkusuzluğu ve Doğu’nun en büyük âlimlerinden biri oluşu da şarap ve rubaileri kadar konuşulmayı hak etmiyor mu? Yoksa sadece işimize geleni ve kolay olanı mı tercih ediyoruz?