Memurin Muhakemat?

         Memur Sen Konfederasyonuna bağlı tüm sendikalar (On bir federasyon) uzun yıllardır kamuda çalışan kesimin iş güvencesi ile ilgili olarak net bir ifade kullanmaktadır. İş güvencesi kırmızı çizgimizdir. Bu ifade işin ehemmiyetini ortaya koymaya kafi gelse de galiba siyasetin işine gelmiyor ya da başka bir takım endişeler söz konusu ki milyonlarca kamu mensubunu bir türlü rahatlatamıyor.

         15 Temmuz kanlı, hain darbe teşebbüsü çok ama çok alçakça idi ve milletimiz için kötü bir deneyim olmuştur şüphesiz. Ardından haklı olarak ilan edilen OHAL ise bir o kadar zaruri idi. Bu süreçte gördük ki devlet ve millet kendini koruma refleksini çok yüksek düzeyde ortaya koyabiliyor. Dolayısıyla endişeye mahal olmadığı da anlaşılmış olur. Kaldı ki daha (OHAL’den) önce farklı vesilelerle görüldü ki gerektiği zaman bir suç içeren eylemi olan kişiler meslekten ihraç edilebiliyor. Mevcut yasada memuriyetten çıkarma maddesi ne anlama geliyor ki.

         O zaman ısrarla gündemde tutulan iş güvencesi konusunda en azından çalışanların yüreğine bir su serpilmesi gerekmez mi? Sadece kamu mensubunun değil, çevresinin ve ailesinin gerekli siyasi desteğini alabilmenin yolu da buradan geçmektedir. Her seçim öncesi piyasaya sürülen öğretmene rotasyon meselesi gibi iş güvencesi de olmadık zamanlarda gündeme taşınıyor.

         Ülke yönetiminin partili Cumhurbaşkanlığına doğru anayasal bir referanduma götürüldüğü böyle netameli günlerde bile sendikalar iş güvencesi (ki yasayla tanınmış bir hak olmasına rağmen) konusunda bir biri ardına açıklamalar yapıyorlar. Çoğunlukla başarılı bir yönetim sergilenmesine rağmen bu tür faydasız gündemler ancak siyasete olan güveni zedeler. Başka hiçbir netice vermez. Kaldı ki yönetim biçimi değilse de yöneten zihniyetin değişmesi ihtimali ve farklı sıkıntılar gündeme geldiğinde kamuda çalışan milyonları kim koruyacaktır.

         Osmanlının son dönemlerinde ki devlet yönetiminde yaşanan sorunların başında bu devamlılığı zedeleyici kamu çalışanlarının hızlı işe alım ve değişimleri olduğu bir çok tarih yorumcusunun beyanı olarak ortadadır. Said Halim Paşa ‘Buhranlarımız’ isimli eserinde benzer durumları dile getirmiştir. Daha öncesinde de sosyal bilimciler farklı şekillerde devlette devamlılığın önemine değinmişlerdir.

         İş güvencesi hakkında olumsuz istikamette çıkarılacak her hangi bir yasa kamu çalışanlarını bir taraftan sokağa davet anlamına gelebileceği gibi; sonrasında çalışma ve sosyal hayat huzurunu bozmaktan başka bir şeye hizmet etmeyecektir. Ayrıca bunun sonucunda sadece yerel yasalar açısından değil; bağlayıcı anlaşmalar ve uluslararası hukuk açısından mahsurlu olacağı ve yine uluslararası alanda da hukuki süreçlerin başlamasına zemin hazırlayacağı açıktır.

         Halbuki Türkiye her geçen gün daha demokratik, daha özgürlükçü bir düzene doğru yürürken bu türden konuların tartışılması bile abes türündendir. Zenginleşen ülkenin kaynaklarından en ideal ölçüde yaralanmayı bekleyen milyonlar bir de hiç hesapta olmayan iş güvencesi endişesi ile baş başa bırakılamaz. Toplumun huzuru çalışanın huzurundan geçer. Çalışan kesimin özellikle de memur kesiminin topluma yön verecek düzeyde eğitimli olmaları ve yasal sendikal örgütlenmesinin bulunması da ayrıca işi zora sokacak bir noktadır.

         Diğer bir husus ise mevcut Anayasa’ya göre memura siyaset yasağıdır. Her anlamda gelişmekte olan ülkemizin aynı zamanda siyasi haklar konusunda da iyi bir duruma getirilmesi zarureti vardır. Kamu personelinin siyaset yasağı son derece geri bir dönem uygulaması olarak tarihin tozlu raflarına terk edilmelidir. Siyaset yapmak başka siyasi davranmak başka.

         Aslına bakarsanız yıllardır çoğu insan siyasi davranışlar karşısında yılmıştır. Sorun buradadır. Kişi istediği siyaseti yapabilmelidir. Sonuç itibariyle var olan yasak onun düşünmesine ya da siyasi bir fikre bağlı olmasına engel olamadığı gibi yasaklılık psikolojisi ile siyasi davranabilir de. Üniversite hocası, Doktor, Öğretmen, İmam, Vergi dairesi çalışanı siyaset yapamıyor ancak kamyoncu, esnaf, tüccar yapabiliyor. Bu ihtiyacımız olabilecek en son şeydir.

         Toplumu aydınlatacak olan ve bilgi ve birikim sahibi insanlar siyaset yapmalıdır; yapabilmelidir. Kamu çalışanları da siyaset yapmayı ve hizmet ettikleri halka karşı siyasi davranmamayı öğren/ecektir/melidir. Çünkü iş yani siyaset; sahaya inmeden ve emek vermeden kolayca yapılabilir bir hüviyette değildir. İnsanların siyasi bir görüş sahibi olmasından daha doğal bir şey yoksa siyaset yapmasından da doğal bir şey olamaz. Hangi düşünceye sahip olursa olsun (Vatan Hainliği, terör seviciliği hariç) devlet; hiçbir vatandaşından ve onun yapacağı siyasetinden korkmamalı.

         Bununla ilgili değişim için tıpkı bu anayasa çalışmasında ve öncekinde olduğu gibi bir cesur yürek gerektiği düşüncesindeyim. Şimdi yapılacak anayasa değişikliği aslında iyi bir fırsattı ancak ne derler bilirsiniz.

         ‘Geç olsun güç olmasın.’

         Önce ki anayasa değişikliğinde Memur Sen Toplu Sözleşmeyi anayasa değişikliği teklifine ısrarlı bir mücadeleyle ekletebildi. Hem de bunu tüm sendikalar kenarda durup kendisini yalnız bırakmasına rağmen başarmıştı. Bu çalışmada da bunu dillendirdi ise de Partili Cumhurbaşkanlığı aşamasına gelinceye kadar bile ne hengamelerden geçildiğini hep birlikte gözlemledik.

         Umarız iş güvencesinde oluşan ortak yaklaşım Kamu personelinin siyaset yasağının kaldırılmasında da mümkün olur ve bir an evvel çalışmalarının başlamasına zemin hazırlanmış olur.

         Referandum sürecinin milletimize hayırlı olmasını temenni ederken; gidişin bu talepler konusunda bir referanduma ihtiyaç bırakmayacak ve kolay bir şekilde yasalaşmasını göreceğimiz umudunu yeşertiyor olduğunu söyleyebiliriz.

Vesselam

Selehattin DUMAN

Eğitim Bir Sen İst. Bir Nl. Şb. Bşk. Yrd.

05.02.2017 01:10