Tam da mutabakat sağlanmışken,

Yeni anayasa paketi Meclis Başkanlığına sevk edilmişken,

Türkiye, yeni bir döneme girmek üzere beklenen adımı atmışken,

Milletimiz cumartesi gecesi İstanbul’dan gelen acı haber üzerine yine hüzne mahkum edildi.

30’u polis olmak üzere 38 insanımızı alçak, gaddar ve iğrenç bir saldırıda kaybettik. Şehadete uğurladık. Allah şehadetlerini kabul etsin, yakınlarına ve milletimize sabırlar versin.

Anlaşılan, bu millete huzur vermek istemeyen alçaklar durmak niyetinde değiller. Bu hainleri, katilleri besleyen ve cesaretlendirenler adi planlarını uygulamaktan bir an bile geri durmayacaklar.

Niyetleri belli, terör örgütlerini kullanmak suretiyle Türkiye’yi kuşatmak ve kutlu yürüyüşü durdurmak. Yeniden dirilişi ertelemek amaçları. Huzur ve sükûnete zaten çoktan hasret olan mazlum ve mağdur coğrafyada ülkemiz üzerindeki süfli emellerini gerçekleştirmek.

Bu niyetlerini milletimiz gayet iyi biliyor.

Bu alçaklar belki huzurumuzu kaçıracaklar, tedirgin edecekler bizleri.

Belki ağzımızın tadını kaçıracaklar, endişeye sevk edecekler.

Zaten niyetleri de bu. Adice planları bunun üzerine kurulu. Türkiye devletiyle baş edemeyeceklerini onlar da gayet iyi biliyor, onları maşa olarak kullananlar da. Eninde sonunda yok olup gideceklerini de. Şurası kesin ki, milyonlar tek yürek olduktan sonra asla başaramayacaklar, asla diz çöktüremeyecekler. Türkiye’yi asla durduramayacaklar. Çünkü bu kutlu yola çıkalı çok oldu, geri dönüşü olmayan bir yol artık.

Milletçe tek yürek olarak yüreğimize gömdüğümüz alçak saldırıyı nefret ve hiddetle karşılarken, AB ve batı dünyasından "kalbimiz sizinle, acınızı paylaşıyoruz, terörle mücadelede yanınızdayız” türünden klişe cümlelerle ve içinde terör ve terörist sözcükleri geçmeden, yasak savma kabilinden gelen mesajlar bilin ki, sahtedir, yalandır ve ikiyüzlüdür. Asla inandırıcı değildir. Zira bu alçak katilleri besleyenler ve cesaretlendirenler bizzat kendileridir.

Onlar aziz milletimizin yaşadıklarını anlamaktan çok uzaktalar. O gece Şişli Etfal Hastanesinde yaralı polislerimizi tedavi eden bir hemşirenin dokunaklı şu sözleri, milletimizi yüreğinden yaralarken, batılıların ve onların uşaklığını yapanların donuk yüzlerinde hiçbir karşılık bulamaz:

"Dün gece 26 yaşında bacağı ve kaburgaları kırılmış vücudu yanık et ve barut kokan polis bir hastam, "Hemşire hanım çok ağrım var, dayanamıyorum bağırıyorum; diğer hastaları çok mu rahatsız ediyorum” dedi.

O durumda bile hala kendini değil, diğer insanları düşünüyordu.

Ara ara arkadaşlarının durumunu ve şehit sayısını soruyordu.

İsyan etmiyordu, özel ilgi istemiyordu, söylediklerimize harfiyen uyuyordu.

Yakınları da ortalığı yakıp yıkmıyor üstümüze yürümüyorlardı, yoğun bakımın kapısında metanetle bekliyorlardı.

Sadece o değil dün gece baktığım ve konuşabilecek durumda olan bütün hastaların tutumu böyleydi.

Çoğumuz gözyaşlarımızı tutamadan çalıştık bütün gece.

Nasıl kıydınız onlara!!!

Nasıl vicdanınız el verdi!!!

Nasıl hesabını vereceksiniz bu gencecik vatan evlatlarının!!!"

Kıydılar, acımasızca kıydılar. Hislerini ve tüm insani özelliklerini yitiren canavar ruhlularda vicdan olmasını beklemiyoruz zaten.

Bu acıları milletimize yaşatanlar bunların hesabını verecekler elbette. Gencecik fidanların bedellerini mutlaka ödeyecekler.

Yine sosyal medyada bu tür terör saldırılarını adeta sevinçle karşılayan, öven veya bu tür mesajları yayan insancıklarda tespit edilmeli ve mutlaka bunun da hesabı sorulmalıdır.  

Bu noktada, Sultan Abdülhamid Han’a atfedilen "hak isteyenlere hakkını, ihanet edenlere de haddini bildirin” şeklindeki sözleri ne kadar yerli yerince duruyor. İnanın artık milletimiz bunu istiyor ve bekliyor. Hele hele idamın geri gelmesini mutlaka istiyor.

Ve’l-hasılı kelam,

Rabbim bu tür acıların tekrarını yaşatmasın, plan yapanların en yücesi olan, mutlak güç ve kudreti elinde bulunduran Allah’ım, başta ülkemiz olmak üzere mazlum İslam Coğrafyası, İslam Ümmeti üzerinde plan ve tuzak kuranların alçak planlarını yerle yeksan etsin. Fırsat vermesin onlara.

Kutlu yürüyüşümüzde yar ve yardımcımız olsun.