15 Temmuz akşamı İstanbul’da tankların yol kapamasıyla, Ankara da ise havada uçakların birbiriri ardına havalanması ve semalarda alçak uçuş yapmasıyla başlayan süreç ilerleyen saatlerde önce Başbakanın “ordu içinde bir kalkışma var, anlamaya ve önlemeye çalışıyoruz.” Sonra Cumhurbaşkanının “malum yapı darbe yapmaya çalışıyor, halkımızı şehirlerimizin meydanına,hava alanlarına davet ediyorum” sözleri ile somutlaşmaya başladı.Halk bir taraftan şehirlerin meydanını doldururken diğer taraftan yetkililerden gelen açıklamalara dikkat kesildi.İlk acı haber Ankara Gölbaşı'nda bulunan Özel harekat polislerinin 37’sinin saldırıda şehit oldukları yönündeydi.Ardından cunta TRT’yi ele geçirip korsan bildiriyi yayınlamaya çalıştı.Bu girişim olurken TÜRKSAT, Emniyet, MİT ve TBMM bombalanmaya başladı.Bütün bu saldırılar halkın direnişini artırmaya başladı.Millet sokaklara çıktı, darbecilere direndi ve yönetime el koydu.

Girişimin ilk anlarından itibaren başta Cumhurbaşkanı gerek hükümet, gerek muhalefet, gerek sivil toplum örgütleri,Tv’ler,Radyolar,nerdeyse tüm medya darbe karşıtı yayınlarıyla milletvekilleri TBMM’ye sahip çıkışlarıyla ayrı bir destan yazdılar.Ayrıca sokaklarda tanka, helikoptere, uçağa, askeri araca karşı ,kısaca zorbalığa karşı dik bir duruş sergilendi.Bu kararlığı gören gözü kararmışlar halkın üzerine bomba yağdırmaya, milleti yıldırmaya çalıştı.Her taaruz halkın direnişini artırdı.Sabah saatlerinde yavaş yavaş ülke yönetimi yeniden sivil hükümetin eline geçmeye başladı.Topyekün bu menfur saldırı milletin birliği, beraberliği, kararlılığı ile püskürtülmüştü.Ancak her şey bitmedi.Darbe severler kontrol altına alınana kadar mücadele sürecekti.Baş komutan, başbakan “meydanları terk etmeyin, gün içinde işinize bakın akşam meydanları boş bırakmayın” diye talimat vermişti.Bu talimatı emir olarak bilen milyonlar ülkesine sahip çıkmaya devam etmektedir.

Yaklaşık 200 yıldır bu topraklarda maalesef bir darbe geleneğidir, gidiyor.İlk olarak Osmanlı sultanı Abdülhamit Han’a yapılan 31 Mart darbesinden bu yana özellikle ordu içerinde bir damar beğenmedikleri hükümetleri yönetimden uzaklaştırmak için devlet yönetimine el koymuşlardır. Özellikle Cumhuriyetle başlayan süreçte 1923’ten 1945’e kadar tek parti hükümeti 1960, 1971, 1980 askeri darbelerin ardından1997 yılında postmodern darbe yapılmıştır.2002 yılında bu yana ise 27 Nisan e- muhtırası,Balyoz ve Ergenekon oluşumları, AK partiyi kapatma davası, 17-25 Aralık 2013 ekonomik darbe girişimlerinin ardından 15 Temmuz askeri müdahalenin gelmesi ve tehdidin devam ettiğinin bilinmesi ülke ve millet olarak her an teyakkuzda olmamız gerektiğini bir defa daha göstermektedir.Millet olarak bir, iri ve diri olma zamanıdır.

İktidarı ele geçirip gönüllerindeki makama ulaşmak için kanlı planlarını uygulamak isteyenler hak ettikleri cezalara mutlaka çarptırılmalıdır.Ancak OHAL kapsamında yalnız darbe yapanlar değil, bölücü örgütle organik bağı olan her hain devlet kadrolarından temizlenmelidir.Ancak toptancı bir akılla belge ve bilgi olmadan masum olanlara dokunulmamalıdır. Ayrıca bu kanlı sürecin hedeflerinden birisi de komşularımızda olduğu gibi bir iç savaş çıkarmak ve memleketimizi istikrarsızlaştırmak, itibarsızlaştırmak olabilir. Ortalıkta çok fazla yanıltıcı haberler dolaşıyor. Bölücü, kamplaştırıcı, yıkıcı haberlere kulak asmayalım. Farklılıklarımız birbirimiz için tehdit oluşturmasın. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet” ülküsü etrafında birleşelim. Bin yıldır birlikte yaşadığımız bu güzel topraklardan bizi göndermek isteyen devlet ve millet düşmanları içimizdeki beyinsizler ile birlikte özgürlüğümüze kast etmeye devam edeceklerdir.Bu sebeple suyun uyuduğu, bir çağda bizimde uyumamız birilerine cesaret verebilir.Milletçe düşmanları ağlatacak, dostları sevindirecek şey dirliğimizi temin, birliğimizi korumak olacaktır.Bunun gerçekleşmesi için her ferde milli bir sorumluluk düşmektedir.15 Temmuzda bunu yaptık yarın ise ülkesini savunacak bir nesil yetiştirmeliyiz.15 Temmuz 2016 tarihi bir gündür.Gün olur, asra bedel. Ne dersiniz? ([email protected])