Yıl 1960

Halkın büyük desteği ile üst üste kazandığı seçimlerle iktidar olan Adnan Menderes 27 Mayıs günü askeri cuntanın yönetime el koyması ile indirildi, dünya tarihinin belki de en saçma işlem süreçlerinden geçirilerek 17 Eylül 1961'de idam edildi. Eli kanlı bir cunta, milletin seçtiği başbakanı, aslında milletin iradesini idam etti ama…

Batı hiç sesini çıkarmadı, üzüntülerini bildirmedi, kaygı duymadı…

Yıl 1971

Bir 12 Mart günü asker “höt!” dedi, halkın seçtiği hükümet şapkasını da alarak istifa etti(!). Milletin iradesi ayaklar altına alındı, demokrasi çamura batırılarak çiğnendi ama…

Batı sus pus oldu, hiçbir şey demedi, kaygı da duymadı…

Yıl 1980

Karanlık bir el önce ülkeyi kan gölüne çevirerek işe başladı. Vatan evlatları aynı namludan çıkan kurşunlarla bir sağdan bir soldan vuruldu. Zemin hazır olunca da bir 12 Eylül sabahı, o karanlık el, ordu marifetiyle yönetime el koydu.

Yine milli irade ayaklar altına alındı, demokrasi kadük hale getirildi. Millet cümleten sindirildi, ülke koca bir hapishaneye çevrildi. Bir sağdan bir soldan bebeler, yaşları büyütülerek asıldı. Tüm siyasi partiler, dernekler, vakıflar, hanlar, hamamlar kapandı. Bu arada pkk ve feto’nun temel atma töreni yapıldı. Özgürce düşünmek bile yasaklandı ama…

Batı’nın gıkı çıkmadı, kılını bile kıpırdatmadı, hiç kaygı duymadı…

Yıl 1997

Milletin iradesi ve büyük teveccühü ile seçilmiş olan Erbakan hükümeti bir yıldan daha az gibi kısa bir sürede ekonomiden, siyasete; çiftçiden, memura her kesimi büyük mutluluklara gark eden destek ve para akışı sağlamışken,

Dünyada kendilerini tanrı gibi gören küresellerin karşısına G8 kartı ile çıkmışken, Türkiye’yi bölgenin lideri yapmaya hazırlanırken, ağır sanayi hamlesini devreye sokmuşken,

Hiçbir insani ve vicdani gerçekle uyuşmayan garip bahanelerle üstüne gidilmeye başlandı. Bir 28 Şubat günü karanlık eller yine devreye girdi ve millete balans ayarı çekme süreci başlatıldı.

Milletin iradesi ile seçilmiş hükümet düşürüldü. “irtica” diye bir saçmalık icat edilerek bu ülkenin temelini oluşturan inançlı kesimler horlandı ve aşağılandı. Sırf başörtüsü takıyor diye binlerce insan sorgusuz sualsiz işinden, okulundan, mesleğinden oldu…

Milletin değerleri ayaklar altına alındı, ikna odaları ile insanlık katledildi.

Yüzlerce gazeteci ve fikir adamı içeri tıkıldı, Recep Tayyip Erdoğan okul kitaplarında bile bulunan bir şiir okudu diye hapse atıldı ama…

Batı hiç yüzünü ekşitmedi, moralini bozmadı, asla kaygı da duymadı…

Yıl 2007

Ülke krizden çıkmış; yollar, hastaneler, okullar yapılıyor; şehirler kurulup en gariban insanlar bile ev sahibi yapılıyor; özgürlüklerin önündeki bütün engeller bir bir kaldırılıyor, ülke ekonomisi rekor üstüne rekor kırıyor ve milli gelir hızla yükseliyorken,

Bir 27 Nisan gecesi saat 23.20 asker, hem de hiçbir zemin oluşmamışken(!), yine “höt! deme ihtiyacı hissetti…

Allahtan bu sefer milli iradeyi temsil eden yöneticiler gözü kara çıktılar da; “höt”ünüze “hööt!” ulan, siz işinize bakın. Milletin iradesini size yem etmeyiz, diyebildiler. Böylece büyük bir kaostan kurtulduk ama…

Bu arada batı hiçbir şey demedi, sadece salak gibi görünmeye çalışarak günü kurtardı ve zerre kadar kaygı duymadı…

Yıl 1984’ten günümüze

Karanlık ellerin ve Türkiye düşmanlarının kuklası terör örgütü elli binden fazla can aldı, doğu’da halkı esir ederek ve yatırımları engelleyerek onları sefalete mahkûm etti. Halkın huzuru ve refahı için devlet tarafından kendilerine uzatılan kardeşlik elini de kırmaya çalıştı…

Otuz yıldan beri yaktı, yıktı, döktü…

Anaları evlatsız, babaları yiğitsiz, yiğitleri bebesiz, bebeleri anasız, gelinleri kocasız bıraktı… Köyleri yaktı, şehirleri bombalarla kevgire çevirdi. Binlerce asker, polis şehit etti… Üstelik siyaseti ve gazeteciliği kalkan olarak kullanarak propaganda yaptı, halkın seçtiklerini tehdit etti,

Sürekli yaktı, yıktı, öldürdü, bombalarla sivillere hayatı zehir etti ama…

Otuz yıl boyunca batı bir defa bile kaygı duymadı…

Yıl 2016

Bizden görünümlü, bizden beslenen ve kırk yıldır her tarafımıza sızmış /sızdırılmış bir ihanet çetesi (feto) 15 Temmuz gecesi tarihin hiçbir döneminde görülmemiş bir şekilde sadece milletin iradesine değil, direk kendisine saldırdı,

Hem de milletin silahıyla, tankı ile uçağı ile millete kuşun ve bomba yağdırdı. Milletin meclisini ve Cumhurun külliyesini bombaladı. 241 insanımızı şehit etti ve 2000’e yakın insan da yaralandı.

Eğer milletin bizzat başına lider seçtiği adamın yiğitliği ve milletin asaleti ve cesareti olmasaydı bekli de milyonluk katliamlar yaşanacak, içi savaş çıkacak ve Ümmet’in son kalesi olan Türkiye de düşecekti.

Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir milli irade desteği ile oluşan meşru yönetime karşı yapılan girişim başarısız oldu çok şükür ama…

Batının bu sefer kafası karıştı, kaygı duysa mı duymasa mı bir türlü karar veremedi. Hatta bazıları üstü kapalı tanklara karşı çıplak elle duran ve aynı zamanda batının da namusu olan demokrasiyi koruyan halkı bile suçlamaya çalıştı…

Amaaaaa….

Ne zaman ki bu ihanete kalkışanlara ve destekçilerine hesap sorulmaya başlandı, ne zaman ki milletin kanını emen kukla fetö örgütünün damarları kesilmeye başlandı, ne zaman ki devlet, içindeki ajanlardan, hainlerden temizlenmeye başladı…

Ne zaman ki devlet terör örgütü pkk’ya gerçek anlamda darbe vurmaya başladı, ne zaman ki doğudaki halk pkk’nın esaretinden kurtulmaya başladı, ne zamanki terörün mali kaynakları kesildi ve ne zaman ki terörün ağababalarına dokunuldu…

Bizim sus pus batı, üç maymun batı, sessiz sedasız batı ve en önemlisi bizim kaygısız batı,

Evet, evet kaygısız batı, hoplayıp zıplamaya ve kaygı duymaya başladı.

Öyle ki kaygısından ölecek sanırsınız… Dizlerinin bağı çözüldü, kulakları kesilmiş gibi bağırmaya başladı, has evlatları elinden alınmış gibi, kuklası sobaya atılmış gibi… Açıklama üstüne açıklama yapmaya başladı. 

Batı nihayet kaygı duymaya başladı. Hem de öyle böyle değil, büyük kaygı duymaya başladı…

Ne diyelim;

Allah kaygınızı daim eylesin…