Nüfus içinde 0-18 yaş grubunda yer alan kesime uluslararası kuruluşlarda çocuk deniyor. Psikologlar ise 0-25 yaş grubuna çocukluk dönemi diyorlar. Bu güzel dönem içinde toplumumuzda bebeklik, çocukluk ve gençlik dönemi bulunuyor. Ekonomik yönden 16 yaşından küçükler çocuk kabul ediliyor. Dinimizde ergenlikle birlikte çocukluk dönemi de sona eriyor. Genel anlamda baktığımızda anasınıfı/anaokulu, ilkokul ve ortaokul çağı çocukluk dönemi lisenin de yarısı veya tamamı çocukluk sayılıyor. Üniversite ile birlikte bu dönem de sona eriyor. Günümüzde çocuk olmak esasında oldukça zordur. Doğallığın, saflığın, iyi niyetin, samimiyetin zirvesi sayılan çocukluk hiç bu kadar ihmale ve istismara uğramamıştı. Arkadaşı olmayan, doyasıya oynayamayan, kendi ilgi ve becerilerini geliştiremeyen kısacası çocukluluğunu yaşayamayan çocuklara günümüzde mutlu çocuklar diyemiyoruz. Bu sonuçtan biz büyükler sorumluyuz maalesef.

Toplum olarak güvensizlik içinde tam bir cinnet hali yaşıyoruz. Kimse kimseye güvenemiyor, sokaklarımız, caddelerimiz, okullarımız, evlerimiz giderek güvensiz hale geldi. Bütün bunların olmasında devletimizin de katkıları oldu. Ülkemizde bu güne kadar suç ve ceza dengesi kurulamadı. Suç işleyenler gerekli cezayı göremeyince suçluların cesareti arttı. Kamuoyunda adalet gerçekleşmeyince kendi adaletini tesis etmek isteyenler çoğaldı. Bu sarsıntı hali ile her yer güvenilmez hale geldi. O yüzden çocuklarda sokaklarda oynayamaz oldu. Sokağa çıkamayan çocuklar apartmanlarda, taş binaların içinde cep telefonları, bilgisayar, televizyon ile arkadaş oldu. Sanal ortamlarda sokaklar gibi çok tehlikeliydi,  hatta kontrolü zor ve art niyetlilerin cirit attığı bir âlemdi. Kuzular sokakta olmasa da evde kurtlara teslim edilmişti. Kurtlar iştahlı kuzular ise sessizdi. Her gün sanal dünya da gerçek dünyadan daha fazla kuzu kurtların kurbanı ediliyordu.

Çocuklar oyun içinde düşünmeyi, kendi tanımayı ve kendini ifade etmeyi öğrenirler. Fiziksel, duygusal, zihinsel, dil ve sosyal yönlerden önemli gelişimler gösterirler. Oyun çocukların en önemli işi, eğlencesi ve hayata hazırlandıkları sahadır. Anı yaşama, bir konuya odaklanma ve heyecanlarımızı kontrol etmeyi hep oyunlarla öğreniyoruz. Beslenmede doğallığın kalmadığını da hesaba kattığımızda yüksek enerjili yiyeceklerle beslenen çocuklar oluşan enerjilerini atamadıkları gibi hayat içinde büyüklerini de yeterince göremiyor. İlgi ve sevgi açlığını doyurmayan çocuk dikkat çekmek için olumsuz davranışları kendine yöntem olarak seçebiliyor. Bu ailede ki çatışmayı artırdığından aile içi huzuru da kaçırıyor. Yumurta tavuk hesabı bu döngü sürüp giderken gerçeğin farkına vardığımızda çocuklarımız büyümüş oluyor. Doğan Cüceloğlu’ nun tabiriyle çevremizde yetişkin çocukların sayısı artıyor. Ailede ki çatışmalarda çocuk güçsüz olduğundan ne istediği çocukluğunu yaşayabiliyor ne de ailenin istediği birisi olabiliyor. Sonuç mutsuz çocukların oluşturduğu mutsuz bir toplum ortaya çıkıyor.

Bitmek bilmeyen kişisel arzularımıza yetemezken birde çağımızda ihtiyaca dönüşmüş istekler eklenince daha fazla çalışmak ve daha fazla kazanmak olmazsa olmaza dönüştü. Olan aileye, eş ve çocuklarımıza oldu. Çok kazanmak için çocuklar dadılara emanet edildi.  Anne de baba da evin ekmeğini çıkarmak için uğraşıyordu. Evlerimiz otele, buluşmalarımız bayrama dönüşüyordu. Bayramda otelde olmak gibi de olsa ailece birlikte olmak güzeldi. Bu güzelliğin kıymetini bilen çocuklar mutluluğun tadına bakabilmişlerdi ya bu birlikteliği pek göremeyen çağımızın öksüz ve yetimlerini nereye koyacaktık. Paranın da satın alamayacağı şeylerin varlığını anladığımızda yaş 70, iş bitmiş oluyordu.  Adam demiş ya “Sivas, Sivas olalı böyle zulüm görmedi” sözü çocuklar çocuk olalı böyle zor bir zor çağ görmediler, sanırım. Ne dersiniz? http://ilhamifindik.com