Her şeyin bir sonu var: İnsanların, toplumların, devletlerin. Her şeyin bir kullanım ömrü var: Arabaların, evlerin, yolların, hatta mesleklerin. Doğal yollar ile ömrünü tamamlamayan her şeyin bir de maliyeti var.


İnsanlar arasında rekabet olduğu gibi devletler arasında da yoğun bir rekabet vardır. Özellikle günümüz şartlarında, değişen durumlara uyum sağlamak, sürekli değişim ve yenileşme ile mümkündür.

Kamu kurum ve kuruluşlarının sağlıklı ve sağlam yapısı aslında devletin gücünün göstergesidir. Bu manada, kamu kurum ve kuruluşların bazı birimlerini yeniden yapılandırması, bazı birimleri lağvetmesi anormal karşılanmamalıdır. Ancak bunu yaparken devletin ve toplumun menfaatleri, önyargılara kurban edilmemelidir.

Bugünün modern devletleri, mümkün olduğunca üretim alanından çekerek, düzenleme ve denetleme işlevleri üzerine yoğunlaşmışlardır. Özel sektörün yapamayacağı veya tam rekabet ortamının oluşmasının mümkün görülmediği durumda, kamu üretim faaliyetlerine müdahil olmaktadır. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Piyasayı düzenlemek için kanunlara, kanunların işleyişini kontrol etmek için ise denetime muhtacız.


Ülkemizde hemen hemen herkes, denetimin yetersizliğinden/yokluğundan şikayetçidir. Vatandaş, aldığı ekmeğin, içtiği suyun, yediği etin sağlıklı olmasını ve gönül rahatlığı ile tüketebilmeyi istemektedir. Peki, en az tükettiğimiz gıda kadar önemli olan eğitimin denetime ihtiyacı yok mudur?


Galiba yokmuş.


Millî Eğitim Bakanlığının son düzenlemelerinden biri de teftiş olanında oldu. Maarif Müfettişleri içinden 450 ve hiçbir müfettişlik deneyimi olmayan şube müdürleri arasından seçtiği 25 müfettişle, illerde kalan maarif müfettişlerinin ise soruşturma ve denetim yetkilerini de kaldırarak, bütün Türkiye’deki eğitim-öğretim faaliyetlerini 475 kişi ile denetleyebileceğini öngörmektedir.

Daha başımızdan FETÖ gibi bir deneyim yeni geçmişken, eğitimi denetimsiz bırakmak hangi akla hizmettir. Bu ülkede azınlık okulları yok mu; İtalyan, Avusturya, Alman, Amerikan okulları yok mu; mantar gibi biten cemaatlere ait okulları yok mu; özel sektöre ait eğitim-öğretim alanında faaliyet gösteren yüzlerce kurum yok mu; kamuya ait halk eğitim merkezinden, öğretmen evine, anaokulundan lisesine kadar binlerce kurum yok mu? Can alıcı soru şu; bu kurumların nasıl işlediğini, MEB’in amaçları doğrultusunda hizmet verip vermediğini, müfredat/mevzuatın dışına çıkıp çıkmadığını nasıl kontrol edeceksiniz?

Bir kurumunun havasını elektronik olarak denetleyemezsiniz. Kurumda neler döndüğünü anlamak için insanlarla konuşmanız, davranışlarını izlemeniz kuruma tabiri caizse dokunmanız gerekir.

Oluşturulan denetim sisteminin modern, düzenleyici ve denetleyici devlet anlayışına, toplumunun beklentilerine, konjektöre, akla, mantığa uygun olmadığı açık.

Evet, toplumun ihtiyacı kalmadığından bahisle, doğal olarak bazı mesleklerin ölmesi açıklanabilir. Ama maarif müfettişliği için bunu söylemek abesle iştigaldir. Gerçek şu ki, MEB en önemli geri besleme kaynağını kendi elleri ile kesmiştir.