Mekke’nin Fethi esnasında, Peygamber Efendimizin "Kim Ebu Süfyan’ın evine sığınırsa emniyettedir. Kim Kabe’ye sığınırsa emniyettedir. Kim de kapısını kapatırsa o da emniyettedir.” uyarısına rağmen öldürülme korkusuna kapılarak Cidde’ye kaçan, oradan da gemi yoluyla memleketini terk edip gitmek isteyen azılı İslam düşmanı Ebu Cehl’in oğlu İkrime’yi hanımı, Rasulullah’tan eman (güvence) alarak müslüman olmaya ikna etmişti.

Allah’ın Rasulü, huzuruna gelmekte olan İkrime’yi görünce, sahabeyi "İkrime, inanmış (mü’min) olarak geliyor. Sakın O’nun babasına (Ebu Cehl’e) sövmeyin. Çünkü ölüye sövmek, diriye zarar verir.” buyurarak uyardı. 

Sövmek, hakaret etmek acizliktir zira.

Fikre, düşünceye fikir ile karşılık vermek ise erdemdir.

Hiçbir kimse kendi düşüncesini, kendi yaşam tarzını dayatarak, hakaret ederek, küfrederek başkalarına kabul ettiremez. Hal böyle iken insanlar kendi inandıkları dünya görüşünü özümsemek, içselleştirmek ve onu delilleriyle savunmak yerine kolaycılığı seçerek karşı görüşteki insanlara akıl almaz iftira, hakaret ve suçlamalarla haklı çıkacaklarını zannediyorlar. Halbuki böyle davranarak kendilerini küçük düşürüyorlar.

Günümüzde özellikle sosyal medyada inanılmaz bir bilgi kirliliği var.

Yalan var,

İftira var,

Hakaret var,

Fikrini beğenmediğine küfretmek serbest neredeyse,

Kendini hakim ve savcı konumunda görerek yargılama ve hüküm verme var,

Gerçekleri tam tersi gösterme, montajlama var,

Suriye’deki kanlı bir görüntüyü sanki ülkemizde olmuş gibi kullanma var,

Çarpıtmanın alası var.

Neler yok ki? İnsan her gördüğünü, duyduğunu, okuduğunu "doğru mu acaba?” diye mutlaka araştırma ve tetkik etme ihtiyacı hissediyor.

Sol kesimde mesela yıllardır bir kompleks var. Osmanlı Devletini ve O’na ait ne varsa küçük görme, aşağılama, sövme hastalığı var mesela. Bu durum hastalıklı bir kompleks halidir kesinlikle.

Geçenlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde sol kökenli bir milletvekili, Yavuz Sultan Selim’e "katil” diyecek kadar işi ileri götürdü.

Gezi kalkışması sırasında aynı zihniyetin yeni yetmeleri de "zulüm 1453’te başladı” diye yazmışlardı sağa sola.

Bir sanatçı da çok büyük laf etmişçesine "Osmanlı benim atam değil” diyerek düşmanlığını dışa vurmuştu yine geçenlerde. Sanki O’na "atan kim?” diye soran oldu da.

Bu zihniyetin Osmanlı deyince aklına ilk gelen şey sövmek, inkar etmek, yok saymak oluyor maalesef. Bu hal kompleks hali değil de nedir sizce? Geçmişini inkar ederek, her fırsatta Osmanlı’ya ait ne varsa yok sayarak çağdaş bir düşünceye sahip olduklarını zannediyorlar.

Yanılıyorlar, çünkü milletimizin hatasıyla sevabıyla geçmişi, tarihi ile çok güçlü bir bağı ve cihana hükmeden atalarına karşı derin bir saygısı var.

TRT’de yayınlanan "Diriliş Ertuğrul” dizisine rağbet bundan. Dizinin yayınlandığı gece reyting rekorlarını alt üst etmesi bundan.

Ertuğrul Gazi’ye ilgi bundan,

Yavuz Sultan Selim’i sahiplenme bundan,

Fatih Sultan Mehmet’e hayranlık bundan,

Kanuni Sultan Süleyman’a alaka bundan,

Abdülhamid Han’a devrinde gösterilmeyen saygı bundan.

Nefret, hakaret, aşağılama ve sövgü dili toplumumuzda oldukça yaygın maalesef. Üstelik sadece kendini "sol” diye tanımlayan kesimle de sınırlı değil. Kendi ezberini bozan farklı bir fikir, farklı bir yaklaşım gören kimse, kolaycı bir üslup ile delilsiz ve mesnetsiz olarak muhatabını "hain, ajan, kukla, provokatör, dönek, fitneci, şarlatan” gibi haddi aşan, ağza alınmayacak yaftalamalarda bulunabiliyor.

Okullarda bu tür davranış bozukluğu gösteren öğrencilerimize rehberlik yaparken, "çocuklar! küfür etmek, sövmek ekmek yediğiniz, su içtiğiniz hele hele Kur’an-ı Kerim okuduğunuz ağzınıza yakışmaz” diyerek uyarıyor, vazgeçirmeye çalışıyoruz, eğitiyoruz onları.

Toplumda örnek ve rol model olması gereken kişileri ne yapalım peki? Ağızlarına "acı biber” sürmek en iyisi herhalde.

İnsanları delilsiz ve mesnetsiz bir şekilde itham edenlerin, onlara küfreden ve sabah akşam sövüp sayanların bağlı kaldığı kutsalları ve ilkeleri olmalı, "haya etmedikten / utanmadıktan sonra dilediğini yap” nebevi uyarısına kulak vermeli değil mi?

Hadd-i zatında, "üslub-u beyan aynıyla insandır.”

Selam ve dua ile, Allah’a emanet olun.