Masalcı mavi kanatlı bir kuştur,

dünyayı taşır kanatlarında (K&D)

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Mars’tan, Venüs’ten, Uranüs’ten daha uzakta, göğü yeşil, denizi mor bir gezegende, “Eğitim Şart” adlı bir ülke varmış. Adından da anlaşılabileceği gibi bu ülkenin en büyük sorunu eğitimmiş.

Bu ülkenin kralı, ülkesinde yalancılığın, dolandırıcılığın, tembelliğin, kibrin, fakirliğin, ahlaksızlığın her tarafı sardığını görmüş. Ülkesinin bu durumu karşısında uykuları kaçıyormuş. Tarımdan başka bir iş bilmeyen köylülerin ülkesini, sanayide, teknolojide, ticarette, sanatta müreffeh ülkelerin seviyesine çıkarmak için gece gündüz düşünüp duruyormuş. Düşünmüş taşınmış. Sormuş soruşturmuş. Ülkesinin kurtuluşunun eğitim ile olacağına karar vermiş.

İşe ülkesinin “Yap-Boz” olan adını değiştirmekle başlamış. Ülkenin yeni adı “Eğitim Şart” olmuş. Böylece halkta eğitimin önemine inanacakmış. Ancak, bu ülke yöneticilerinin geçmişten kalan bir hastalığı varmış. Bir şeyi değiştirmeye karar verdiler mi,  değiştirecekleri durumu bir ülkeden alıp kopyalar, kendi ülkelerine yapıştırırlarmış.

Ülkenin kara gözlü lideri,  deneme yanılma yolundan başka bir yol bilmeyen vezirlerini, eğitimde dönüşümü sağlasınlar diye görevlendirmiş. Vezirler işe eğitimde başarıyı yakalamış ülkelerin sistemlerini kopya ederek başlamışlar. Bakmışlar ileri ülkeler hepsi aynı alfabeyi kullanıyor. Demişler ki, olsa olsa geri kalmışlığımızın sebebi alfabemizdir. İşe bin yıldır kullandıkları harflerini değiştirmekle başlamışlar. Böylece az olan okur yazar seviyesi daha da azalmış. Üstelik bir süre sonra eski alfabeyi bilen kalmadığı için torunlar dedelerinin okuduğu kitapları okuyamaz, yazdıklarını anlayamaz olmuşlar. Ancak vezirleri değişimde kararlıymış. “Bu durum geçici, biraz sabredin.” diyerek halkı teskin etmişler.

Yeni alfabe ile gelişmiş ülkelerden kopyaladıkları bilgileri içeren kitaplar basmışlar. Ne var ki, bu kitapları okutacak öğretmen bulamamışlar. Az çok okuma yazma bilenleri, kısa dönemlik kurslara alıp öğretmen yapmışlar. Bu öğretmenler, kitaplardaki bilgileri papağan gibi ezberletmekten başka yöntem bilmiyorlarmış. Düşünmeyen, okuduğunu tek doğru kabul eden nesillerin ilki bu öğretmenlerin rahle-i tedrisinden geçenler olmuş. Bunun sonucu olarak düşünen, sorgulayan, bilginin ne olduğu üzerine kafa yoran nesillerin yetişmesi daha da uzamış.

Ülkenin tek sorunu bu da değilmiş. Genç dimağlarına yetecek ne derslik varmış, ne de okul.  Ülkenin üst düzey memurları ve zenginler çareyi, yabancı ülkelerin açtıkları okullara çocuklarını yollamakla, halk için ise aile planlaması konusunda vatandaşı bilgilendirmekte bulmuşlar. Ancak halk üreme konusunda inatçıymış. Nüfus arttıkça artmış. Nüfus arttıkça sınıflar kalabalıklaşmış. Sınıf kalabalıklaştıkça öğretmenler çaresiz kalmış. Öğretmenlerin zaten az olan nitelikleri birer birer kaybolmuş. Her biri sıradanlaşmış. Bu ülkeden bir şey olmaz felsefesi öğretmenler arasında iyiden iyiye yayılmış. Her biri özel bakım ve ilgi isteyen çocuklar verimsiz toprağa ekilmiş bitkiler gibi çelimsiz, yarım yamalak bireyler olmuşlar. Konuşmak yerine kavgayı, adalet yerine gücü tercih eder olmuşlar. Siyasi düşüncelerini diğerini dövmek, hayatına son vermek, kırıp dökmek üzerine kurmuşlar. Sokaklar savaş alanına dönmüş. O hale gelmişler ki, dışardan bir sopa olmadan kendilerini durdurmak imkânsız olmuş. Başı şapkalı eli silahlı devleti içte ve dışta korumayı kendine vazife edinmiş, hatta halkın ancak sopa ve silahla akıllanacağını düşünen “Bu Ülke Bizim” adlı güçler halkı evlerine döndürmüş.

Her gelen kral, eğitimi yoluna koymak uğruna yeni fikirler denemiş. Kredili sistemden,  öğretim programlarını değiştirmeye, öğretmen yetiştirmeden, teknolojiyi eğitime katmaya kadar birçok yola başvurmuşlar. Her denedikleri yol, yeni nesillerin kafasını daha da karıştırmış. Ne yapacaklarını bilmez hale getirmiş. Sınavlarda sıfır çekenlerin sayısı yıldan yıla artmış. Karamsarlık yeri ve göğü kaplamış. Öğrenciler çalışmadan nasıl sınıf geçerimin, öğretmenler öğretmenlikten nasıl kurtulurumun derdine düşmüş. Esnaf tüccara, hacı hocaya, halk siyasetçiye güvenmez olmuş. Daha çok okuyanı daha sahtekâr, daha az anlayan, daha az düşünen “eğitim hastaları” ortalığı kaplamış.

Masalın sonu mu? Masal daha bitmedi ki….