Milli Eğitim Bakanlığını zorlu bir süreç daha bekliyor.700 Bin kadrolu öğretmenin ve 400 bin atanmayı bekleyen öğretmenlerin bulunduğu büyük bir camiada herkesi mutlu etmek o kadar da kolay değil bu yüzden MEB adımlarını atarken çok dikkatli olması gerekiyor.Şubat ayında hem 10 bin kadrolu öğretmenin ataması hem de özür durumu yer değiştirme atamalarının olması işleri daha da zorlaştıracak.Yani bir anda iki farklı atamayı gerçekleştirmenin hakkını  vermek çok zor.Şunu da belirtmeden de geçemiyeceğim;şu anki MEB yetkilileri gerçekten diğerlerine göre çok çok iyiler ve bu yüzden bu atamalarda da yapacakları uygulamalardan beklentilerim çok.Tabi eksiklikleri var mı?eksiklikleri tabiî ki da var ama yine de bakanlığın olumsuzlukların üstüne gitme hassasiyetlerinin olduğunu düşünüyorum.
 
  Olumlu algıların kaybolmaması ve öğretmenleri mutlu olması,en önemlisi ise eğitimin kalitesi için de Milli Eğitim Bakanlığının bazı unsurlara dikkat etmesi gerekiyor.
  Şubat atamalarının tarihlerine dikkat edilmesi gerekir.Bunun içinde önce özür durumuatamalarının daha sonra da 10 bin öğretmen atama başvurularının alınması gerekiyor.Bu planlamanın ise ocak ayında tüm başvuruların alınacak şeklinde olması gerek.Nedeni de, gerek özür durumu atamalarından sonra gerekse 10 bin yeni öğretmenin yarı yıl tatilinin bitiminde yeni görev yerlerinde olmaları için.Yani eğitim-öğretim faaliyetlerinin aksamaması esas olmalı.
 Önce özür durumu atamaları yapılmalı;
  Özür durumu atamalarının kapsamı daraltılacağına bence genişletilmeli.Eğitim özrü atamalarının engellenmesi düşünülmesin bile çünkü eğitim olan bakanlığımızın daha da ileriye gitmesi alanlarında uzmanlaşan öğretmenler ile olur.Ayrıca eş özrünü bekleyen öğretmenleri mağdur etmemek için ailelerine kavuşmaları için kesinlikle istedikleri il veya ilçeye atanmaları sağlanmalı.Bu da norm kadro yönetmeliğine göre mümkün çünkü ilgili yönetmeliğin 21. Maddesinin g bölümünde Türkiye açık normlarının bakanlıkça il ve ilçelere aktarılabileceğini ve bunun o il/ilçenin en fazla %5 i kadar verileceği belirtiliyor.Yani diyelim ilçede 1000 öğretmen var bu durumda  50 öğretmen hakkı verilebilir.Bu yüzden her ilçeye özür durumundan atanabilinmesi için bu kontejan hakkı kullanılabilir ve mutsuz aileler mutsuz öğretmenler yerine hayatlarından memnun olmaları sağlanabilir bu da eğitim öğretimin kalitesini arttıracak.
  Ayrıca aday öğretmenler de sosyal medya da birleşip bakanlıktan özür durumuna başvurmak istediklerini  aktarıyorlar.Ailelerine kavuşmak istediklerini dile getiriyorlar bunu istemek de en doğal hakları çünkü ailesinin bir arada olmasını her mutlu aileler ister.Peki bu mümkün mü ?şu anda yönetmeliklere göre mümkün değil fakat bundan yaklaşık 10-15 sene önceye kadar ilk defa atanan öğretmenler daha görevlerine başlamadan eş durumundan ailesinin yanına gidebiliyorlardı.Bence de en mantıklı uygulama buydu çünkü bir öğretmenin hem ailesinden 1 sene ayrı kalması hem de 1 sene sonra öğrencilerin o öğretmenden ayrı kalacak olması en baştan yanlış olan bir planlama.tabi bence.
 Sağlık sorunları sebebiyle özür durumu atamalarında zaten adaylığın kalkma şartı aranmaması lazım fakat daha da önemlisi özür durumu atamalarıyla beraber değil sağlık özrünün oluştuğu anda öğretmenin yer değiştirmesine olanak verilmesi gerekir.Öğretmenin sağlık durumunun bir an evvel giderilmesi gerekir.Ne derler önce sağlık,sağlık gittikten sonra eğitimi verecek öğretmeni de bulamayız tabi bu bakanlık için önemliyse.
Sonra 10 Bin öğretmenin başvuruları alınmalı;
  İlk atamalarda önemli olan öncelikle branşların dağılımıdır.Çünkü resmi rakamlara göre 130 bin gayri resmi rakamlara göre 300 bin öğretmen açığının olduğu bir sistemde her branşa sonuna kadar ihtiyaç vardır ve zaten norm açıkları incelendiğinde de her branşa ihtiyaç olunduğu aşikar.Atamalarda sadece bazı alanlara çok önem verilmesi MEB’e olan bakış açısını olumsuz yönde etkilemektedir ve diğer alan öğretmenlerinde “üvey evlat”algısını oluşturmaktadır.130 bin öğretmen açığında tüm öğretmen branşlarının bu pastadaki payının oranına baktığımızda ilk atamalara ayrılan kontejan oranlarla uyuşmadığını rahatlıkla görebiliyoruz.Bu yüzden Bu iki unsur arasındaki uyuşmazlık; bazı branşlara önem verilirken bazılarına ise atamalarda yer verilmemesi branşlar arası acaba ayrımcılık mı yapılıyor hissi oluşturuyor.Benden söylemesi öğretmen camiasının nabzı bu ve görünen köy de bu.
 Bundan önceki atamalarda hiç kontejan verilmeyen öğretmenliklere kesinlikle başvuru sayısı verilmeli bu alanlardan mezun olanlara büyük bir haksızlık oluyor bu haksızlıkta ısrarcı olunmaması gerekir.Onlar da atandıklarında bu ülke için öğretmenlik yapacaklar.Onları öğretmenliğe ve hayata küstürmememiz lazım daha hayatlarının baharında iken genç ve dinamik iken onların bu enerjilerini eğitimin enerjisine monte edebilmeliyiz.Bu eğitim sisteminin gücüne güç katacaktır.Ayrıca sırf bazı branşlara ihtiyaç fazla diye bir anda tüm ihtiyaç giderilecek diye eğitim vermeye daha hazır olmayan öğretmenlerin alınmasına sebep oluyor .Bu hatanın yerine kendisini eğitime daha hazır hisseden ve bu uğurda( formalite olan )kpss sınavında daha yüksek puana ulaşmış olan diğer branşlardan öğretmen alımlarına da önem verilmesi gerekiyor.Yani bu atamalarda “sıfır kontejanlı” hiçbir branş kalmasın!öğretmen ihtiyacı az bile olsa o branşta derece yapmış öğretmenlerin atanabilmesini öngören bir plan yapılmalı.Bir taraf da branşında derece yapmış ama atanamayan öğretmenler,bir taraf da ise branşında son sıralarda olsa da yine de atanan öğretmenler! Bu adaletsiz atama şekline dediğim gibi dengeli bir kontejan hakkı verilmeli.Sıfır kontejanlı branşlardan mezun öğretmen adayları ne yapsın daha diye soruların cevabı aksi takdirde cevapsız kalır ki kalıyor,bu hakkın ödenmesi de zor olur.Yanlış hatırlamıyorsam 2009 yılında KPSS BİRİNCİSİ olan Fizik Öğretmeni kontejan verilmediği için atanamamıştı O dönemde büyük bir tepki oluşmuştu ve adam daha ne yapsın denmişti.Bence bu atama dönemlerinde de her alana hak verilerek  böyle olumsuz durumlardan kurtulmalıyız.
 
  Çocukların fen bilimlerine de ihtiyaçları var(fen bilgisi,fizik,kimya,biyoloji)Bu branşlara son atamalar da daha da fazla önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü çocuklar tabiatı vücudunu canlıları evreni kısacası bizi yaradanın muazzam yansımasını bu dersler ile öğrenebiliyorlar.Bu derslerden çocukları mahrum bırakmayız,işin ehli ve alanlarına hakim öğretmenler  ile yani alanları bu dersler olan öğretmenler ancak bu eğitimi verebilir ,ücretli öğretmenler değil.
 Diğer bir yandan çocuklar eğitimin sonunda eğer herhangi bir mesleğe sahip değilse hayata adabte olmakta zorluk çekiyorlar ne hayatlarını idare edebilmekteler ne de ülkeye daha verimli olamıyorlar.Bunun için bir fikrim var; bir yandan meslek sahibi olmayan hem de okumakta istemeyen bireyler bir yandan da mesleklere eleman bulamayanlar var ise bu arz talep meselesini çözebiliriz.En başında meslek ortaokulları açılmalı;öğrenciler mesleklerini de erken yaşta öğrenmeye başlamalı ve eğitim bitince yaşlarının gereği(20’li yaşların sonrası) mesleklerine başlayabilmeleri sağlanmalı.Bu iş sadece meslek liseleri ile değil meslek ortaokulları ile beraber alanı çoğaltılması gerekir.Eğitim sonucunda bir meslek sahibi olamayan birey meslek eğitimleri sonucu meslek sahibi olabilirler.Bu yönde eğitim sistemi planlanıp öğretmen istihdamı planlanmasına başlanabilir.Bu işe de bu şubat atamasından başlayabiliriz.Biraz uzun yazı oldu farkındayım ama şu anda dikkat edilmesi hususlar bunlar en azından benim gözüme çarpan unsurlar bunlar.
 
Saygılarımla
 
Sedat DEGER
Eğitimci Yazar