Eğitimin üçlü saç ayağını bilmeyenimiz yoktur. Her fırsatta eğitimin başarısının okul-aile-çevre işbirliği ile arttırılabileceğini ve bu ayaklardan birinin aksaması durumunda diğer ayakların da tökezleyeceğini söyler dururuz.

Bir süredir yazılarımı İmam Hatip Liseleri üzerine yazıyorum. İmam Hatip'lerin eğitim kalitesinin arttırılmasının önemine dikkat çekmeye çalışıyorum. Son dönemdeki nicelikteki olumlu gelişmeler, okul ve öğrenci sayısındaki artışla birlikte bazı sorunların da belirdiğine işaret etme gayretindeyim. Okullarımızın bina, araç-gereç ve öğretmen niteliği olarak geliştirilmesi konusu zaten sürekli gündemde olan boyut. Bu kadar hızla sayılarını arttırdığımız okullarımıza aynı hızla kaliteli eğitim hizmeti sunmak pek kolay değil ancak sadece bu boyutuyla eğitim-öğretimi tartışmak en az o kadar önemli olan başka bir konuyu gözden kaçırmamıza sebep oluyor.

Bahsettiğim konu, eğitimin veli ayağıdır. İmam Hatip Liselerine öğrencilerini gönderen velilerimizin okulları sahiplenerek 28 Şubat döneminde alınan yaraları sarmada birinci derecede sorumluluk aldıkları aşikar. Bu yönüyle taktiri hak ediyorlar.

Ne var ki okullarımızın mesleki kalitesinin artması için onların da üzerine düşen önemli sorumluluklar var. Modernitenin ve kapitalist düzenin etkisiyle veliler son dönemde önceliklerini, çocuklarının iyi bir üniversite kazanmak olarak belirlemiş görünüyorlar. Bu nedenle de büyük bir dershane ve özel ders yarışı var. Çocuğunun tıp, hukuk, mühendislik gibi bölümlere girebilmesi için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyorlar. Anadolu Lisesi, Fen Lisesi gibi kurumlarda böyle düşünülmesi normal ancak aynı durum İmam Hatip Lisesi velilerinde de temayüz edince bir durmak gerek diye düşünüyorum.

Katsayı probleminin ortadan kalkması İmam Hatip Liselerinin önünü açtı ve öğrencilere yepyeni fırsatlar sundu. Ancak velilerimiz bu okullarda okuyan çocuklarının önceliklerini iyi belirlemeli, aile içi eğitimi ve okul işbirliğini ona göre düzenlemelidir. Eğer veliler çocuklarının matematik, fizik, biyoloji gibi derslerde üstün başarı göstermesini istiyorsa ve bu uğurda mesleki derslerden ve özellikle de "ahlakî gelişimden" taviz veriyorsa, zamanla İmam Hatip Liselerinin varlığı sorgulanır hale gelebilir. Birçok "gözbebeği" İmam Hatip Lisesi'nde öğrencilerin Kelam, Hadis gibi derslerde üniversiteye hazırlık testi çözdükleri ve okul idarelerinin de buna göz yumduğu ve hatta teşvik ettiği haberleri geliyor. Ne var ki İmam Hatip'ler, diğer liselerden farklı olarak öğrencilerine özel bir kimlik kazandırdıkları için halkın göz bebeği oldular.

Bu tehlikenin farkına varmak ve velileri bilinçlendirmek için ne yapmak gerek? Velilerimize asıl önem vermeleri gerekenin mesleki ve ahlaki yönden gelişim olduğunu tekrar nasıl hatırlatmalı? Ve bunu da, diğer derslerdeki başarıyı düşürmeden nasıl sağlamalı?

Tüm İHL'lerde bunu hemen yapmak mümkün değilse (ki öyle görünüyor), o zaman her ilde bir İHL'yi özel olarak desteklemek ve o okulda, veli-öğrenci bilincini geliştirecek özel çalışmalar yapmak bir başlangıç olarak görülebilir. Eğer biz, bu İmam Hatip Liselerini vitrin olarak kullanabilirsek, oradan yetişen öğrencilerin hem mesleki, hem de kültürel anlamda örnek gençler olduğunu gösterebilirsek bunun diğer İmam Hatip Liselerine olan teveccühü de arttıracağını öngörebiliriz. Ancak burada ifrat ve tefrite kaçmamak ve öğrenciyi çağın gerekleriyle donanmış Müslümanlar olarak yetiştirmek gerektiğini de unutmayalım. Zira pilot okul olarak seçilerek mesleki alana ağırlık veren İmam Hatip Liselerimizin öğrencilerin psikolojisini bozacak ve onları sosyal hayattan soyutlayacak derecede ağır yükler yüklemesi de amaca hizmet etmeyecektir. Öğrencilerimizin çoğu (belki de tamamı) ilköğretimi bitirene kadar modern dünya tarafından şekillendirilmiş, televizyon, internet, cep telefonu gibi karakteri şekillendiren iletişim araçlarıyla içli dışlı olmuş dimağlara sahipler. Onları 15 yaşından sonra, hayal ettiğimiz öğrenciyi yetiştirmek uğruna eğitirken şunu da unutmamalıyız; onlar İmam Hatip Lisesi çağına yaş ağaç olarak gelmediler. Nispeten şekillenmiş bir karakterle gelen bu öğrencileri eğitmenin stratejileri, 20 yıl öncesine göre farklı olmalı. Eğmeye çalışırken kırılabilecekleri unutulmamalı.

Ezcümle, İmam Hatip Liselerinin sayısını tekrar arttıran siyasi iradeye, onların hem malzeme, hem de müfredat olarak destekleyen bürokrasiye ve özveriyle çalışan öğretmenlermize çok şey borçluyuz. Ne var ki velilerin desteği olmadan İmam Hatip şuurunun tekrar canlanması zor görünüyor. Velilere de bu konuda çok iş düşüyor.

Rabbimiz hepimizi doğru davranan ve doğru yoldan ayırmayan kullarından eylesin.