Son yılların en reformist Bakanlığı, hiç şüphe yok ki, Milli Eğitim Bakanlığıdır. Hemen hemen her birimini yeniden yapılandırmış, yöneticilerini değiştirmiş, mevzuat boyutunda kafa karıştıracak kadar çok düzenlemeye gitmiş ancak eğitimin kalitesi ve niteliği konusundaki düşüşü durduramamıştır.

TEOG ve Yüksek Öğrenime Geçiş sınavlarında öğrencilerin aldığı puanların bir tarafa bırakalım, yetiştirilen insan niteliğindeki düşüş hepimizi kaygılandırması gereken boyuttadır. İlkokul mezunu insanlar bile, bugünün lise ve yüksekokullarından mezun olmuş kişilerin, bilgi birikimi, anlama kapasitesi, sorumluluk duygusu ve iş bitirebilme yeteneklerini eleştirmekte, kendilerinin ilkokul mezunu olduğu halde bu kişilerden daha bilgili ve yetenekli olduğunu ileri sürmektedir. Niteliksizlik, özellikle göç alan illerin dezavantajlı bölgelerinde yaşayan insanların bulunduğu mahallelerindeki okullarda hat safhadadır.

Bir kurum düşünün ki, yöneticileri geleceklerinden kaygılı, çalışanları yaptıkları takdir edilmemesi ve küçük görülmesi sebebi ile mutsuz, liyakate ve tecrübeye önem verilmemesi ve bunun sonucu olarak kurumsal boyutta adam kayırmalar almış başını yürümüş, mevzuatı yap-boz tahtasına dönmüş, binaları mimari estetikten yoksun ve işin gerektiği gibi yapılmasını sağlayacak bölümler ve alanlardan mahrum. Bu kurumun başarılı işler çıkarması mümkün mü?

Elbette hayat durağan değil. Değişmeyen tek şey değişim. Değişene ayak uydurmak, değişime öncülük etmek tabi ki önemli. Ancak değişiminde bir kuralı, düzeni ve istikrarı olması gerekmez mi? Özellikle eğitim alanında yapılan reformlar bin kere düşünülüp öyle gerçekleştirilmeli. Alt yapısı hazırlanmadan, anlık kararlarla yapılan değişim ve dönüşümlerin sonuçları ortada. Heba olan nesiller ve kötü eğitimin doğurduğu işsizlik, şiddet, çeteleşme, hak hukuk tanımama gibi yüzlerce problem.

Bu öğretim yılının nasıl olacağını bir fıkra ile anlatmaya çalışalım.

Amerika’ya yeni göçmüş bir Avrupalı Kızılderililerin hava tahmini konusundaki bilgilerinin çok iyi olduğu zannı ile gördüğü bir Kızılderili’ye: “Bu kış havalar nasıl olacak” diye sorar. Kızılderili, “eh şöyle böyle” diyerek soruyu geçiştirir. Ne olur ne olmaz diye bizimkisi yeni yapmış olduğu evinin odunluğuna biraz odun yığar. Ama içi rahat etmez. Yine odundan dönerken aynı Kızılderili’ye aynı soruyu yöneltir. Bu sefer Kızılderili “soğuk olacak” der. Korkuya kapılan Avrupalı daha çok odun toplamak için kolları sıvar. Bir süre sonra yine Kızılderili’ye bildik soruyu tekrarlar. Kızılderili “bu sene hava çok soğuk olacak” cevabını verir. Heyecana kapılan adam, daha çok odun toplamak için ormana yaptığı sefer sayısını arttırır. Kahramanımız, ne olur ne olmaz diye aynı soruyu tekrar sorma ihtiyacı hisseder. Kızılderili “bu sene felaket olacak, hava çok çok soğuk olacak” der. Avrupalının aklına bu Kızılderili’nin, bu hava tahminlerini nasıl yaptığını sormak gelir. Sorusuna aldığı cevapla yıkılır: “Var beyaz adam ne kadar çok odun toplamak, kış o kadar soğuk geçmek.”

Evet, bu öğretim yılında Bakanlık ne kadar çok değişiklik yaparsa, yıl o kadar felaket geçecek demektir.