~~Ebeveynler olarak hepimiz, zaman zaman çocuklarımızın kitap okumamasından, okuma alışkanlığı kazanamamasından, kelime dağarcıklarının yetersizliğinden, bilgisayar başında çokça zaman geçirdiklerinden ve sosyalleşememelerinden şikayet ederiz.

Amerikalı yazar ve eğitimci Alfie Kohn, bir öğretmenin yapabileceği tek şeyin, herkesin bir şeylere başlarken ihtiyaç duyduğu temel eğilimleri besleyen ve sürdüren bir sınıf kültürü, bir atmosfer, bir ders yaratmak için öğrencileriyle birlikte çalışmak olduğunu ifade eder. Kohn, okulların, çocuklardaki okuma isteğini nasıl öldürdüğünü ise öğrencilerin motivasyonunu yok etmek şeklinde tanımlamış ve şu şekilde özetlemiş;

1. Okuma ödevlerinin miktarını ölçün. Hiçbir şey bir öğrencinin okumaya duyduğu ilgiye, ona kendi seçtiği kitapları okuma fırsatı vermek kadar katkıda bulunmaz. Ancak serbest okumanın faydalarını baltalamak çok kolaydır. Yapmanız gereken tek şey, öğrencilerin her gece belli sayfa sayısı ya da süre kadar okumalarını şart koşmanız. Bunu yaptığınızda, öğrenci belirlediğiniz sayfa sayısını okuduktan sonra okumaya son verecektir. Tabi okuduklarını da anlamayarak. Meslektaşlarımızın büyük çoğunluğu, çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak için bu yöntemi kullanırlar. Hazırlanan “Sınıf kitaplığı” listesindeki kitaplar belirli periyotlarla okunmak zorundadır. Hatta MEB, sanal ortamda hazırlanan sınıf kitaplıklarında öğrencilerin kaç kitap okuduğunu ve okuduğu kitabın kaç sayfa olduğunu kayıt altına alır.

2. Öğrencilerin okumaktan nefret etmelerini sağlamanın en iyi yollarından biri de, onlardan okuduklarını size ispat etmelerini istemeniz. Bazı öğretmenler, öğrencilerin başlama ve bitirme sayfalarını not ettikleri bir tablo yaratıyor. Bazı öğretmenler, kolayca sahtesi yazılabilen ve neredeyse hiç okuma gerektirmeyen kitap özeti ya da benzer yöntemleri kullanıyor. Pek çok durumda bu tür ödevler, öncesinde ne hissederlerse etsinler, öğrencilerin yeni okudukları bu kitaptan nefret etmelerini sağlıyor. Uygulamada, “5N1K soruları”, “Hikaye haritaları” ve özet çıkarmalar bu yöntemin de yoğun bir şekilde kullanıldığını gösteriyor.

3.  Onları yalnız bırakın. Eğer amacınız öğrencilerinizin okumaya olan ilgilerini kaybetmelerini sağlamaksa, o zaman bu tür yöntemlerden kaçının ve çocukları okurken (ve yazarken) yalnız başlarına bırakın. Çocukların ne okudukları ve yazdıklarıyla ilgilenmemeniz, onların, kendileriyle ilgilenilmediği sanısına kapılmalarına yol açar.

4.  Kuru bilgiye odaklanın. Bütün bu güzel şeylerin üstü “mekanizmaya” ya da daha da kötüsü bu mekanizmayı tarif etmek için kullanılan kelimelere aşırı odaklanma ile kapatılırsa, okuma sevgisi asla büyümez. Okullarımızda ve müfredatımızda 100 temel eserin tavsiye niteliğinden öteye geçememesi acaba serbest etkinlikler dersinin içeriğinin tam olarak anlaşılamaması mı, yoksa öğretmenlerin alışkanlıklarından mı kaynaklanıyor sorusunu aklımıza getiriyor.

5.  Onlara ödüller sunun. Çok sayıda araştırma, ödülün, insanların ilgisini kaybetmesine neden olduğunu doğruladı. Üstelik bunu engellemek için ne yaparsanız yapın, sonuç hep aynıydı. Bu ilke, pek çok farklı popülasyon (cinsiyete, yaşa ve milliyete göre) üzerinde denendi. Aynı zamanda çok çeşitli işlerde ve farklı ödül türleriyle de (para, yüksek not, yemek ve övgü gibi) tekrar edildi. Öğrencilerin önlerine bir ödül koyarak onlara kitap okutmak konusunda başarılı olabilirsiniz, ancak okumaya duydukları ilgi ortadan kaybolup gidebilir. Ya da okuma hevesi az olan çocukların bu hevesi sevgiye dönüştürmelerini engellersiniz, çünkü onlara okumanın bir insanın yapmak istemeyeceği bir şey olduğu mesajını verirsiniz.

6.  Onları sınavlara hazırlayın. Sınavlar da motivasyonu öldürme konusunda önemli bir etkiye sahiptir. Zararı veren sınavın kendisi değil de, öncesinde olanlardır. Her öğretmenin bir sınava işaret ettiği bir, fikirlerin ve okuma eyleminin sadece bir sona ulaştıran araçlar olarak deneyimlendiği bir sınıftır. Elbette bu, ödülün yarattığı etkiyle tamamen aynıdır. Bu yüzden eğer sınıfınız sınavların ve notların çok vurgulandığı bir sınıfsa, verdiğiniz zarar etkin bir şekilde iki katına çıkar. Ve eğer bu sınavlar ve notlar çoğunlukla kuru bilgilerin ezberlenmesine odaklanıyorsa, o zaman okumayan gençlerden oluşan koca bir sınıf yarattığınız için “üçlü bir tacı” hakkettiniz demektir.

7.  Seçimlerini sınırlayın. Çocuklarla ilgili en üzücü ironi, büyürlerken ve karar alma konusunda daha fazla beceri geliştirirlerken, okullarda bu konuda onlara çok az fırsat verilmesidir.

Bu tespitlerden yola çıkarak, çocuklara okulu ve okumayı sevdirmenin bazı yollarını sıralayabiliriz;
- Öğrenciye, belirli bir kitabın, belirlenen sayfalarını okuma ödevi olarak vermemek, okuyacakları kitabı kendilerinin seçmesini sağlamak gerekiyor.
- Öğrencilerden, okuduklarının özetini, haritasını çıkarması istenmemeli, kitap üzerinde konuşabilecek şekilde okumaları istenmelidir.
- Okuma süreci boyunca okuduğu kitap ile ilgili konuşmalar yapılmalı, çocuk yalnız bırakılmamalıdır.
- Öğrencilere okuma alışkanlığını kazandırmak için ödül ve ceza yöntemleri kullanılmamalıdır.
- Okuma alışkanlığının, sınavlarla bağlantısının sık sık kurulmaması, öğrenciyi kaygılandıracak durumlardan kaçınılması gerekmektedir.
- Özellikle de kitap seçimi konusunda öğrencilere inisiyatif verilmesi, iyi kitap-kötü kitap ayrımı yapılmamalıdır.