Laiklik; din ve devlet işlerinin ayrılması, devletin din kurallarına dayanmayıp, pozitif hukuka dayanması; devletin ve dinin  birbirinden bağımsızlaşması; devletin din ve inançlar karsısında tarafsız olması; dinsel görüş ve kurumların, siyasal otoritenin dayanağı olmaktan çıkarılması, devlet otoritesinin ve siyasal otoritenin meşruluğunun tanrısal değil, dünyevi bir kaynağa yani halka dayanması; bilginin referansının tanrısal olmaktan çıkarılıp, tamamen beşeri-rasyonel bir temele oturtulması; dinin toplumsal hayattaki etkisinin asgariye indirilmesi, toplumun büyük ölçüde sekülarize olmasını ifade eder.

Laik eğitim ise kısaca, eğitim yoluyla dünyevileşme çabası olarak tanımlanmaktadır. Bunun anlamı, eğitim politikalarının ve eğitim müfredatının dinsel referanslarla değil, beşeri-rasyonel bir temelde düzenlenmesi gerekmektedir. Bu anlamda, zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin çok kültürlü bir toplum olan Türkiye’de ayrımcılığa neden olduğunu ve TEOG’da YGS’de bu dersten soru çıkmasını laik eğitime aykırı bir durum olarak değerlendirebiliriz. Bu konu dışında, geçtiğimiz yıllarda düzenlenen ilköğretimin 4+4+4 şeklinde kesintili olması, seçmeli din paketi, kılık-kıyafet düzenlemesi, imam-hatip tartışmaları, okulda mescit ve ortaokullarda imam-hatip sınıfı gibi uygulamaları, laik eğitime aykırı görmüyoruz.

Eğitim alanındaki bütün bu tartışmalar nedeniyle; Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), Alevi Dernekleri Federasyonu (ADF), Alevi Vakıflar Federasyonu (AVF), Pir Sultan  Abdal Kültür Derneği (PSAKD) ve Haziran Hareketi tarafından yapılacak olan 8 Şubat 2015 İstanbul Kadıköy mitingi ve “Laik ve Bilimsel Eğitim için 13 Şubat’ta Boykottayız!” sloganlı eğitim boykotuna, Eğitim Sen de bir günlük grev kararıyla katılacağını açıkladı (Eğitim Sen, 2015).

Eğitim Sen (2015), yapılacak olan grevin gerekçelerinde özet olarak; egemenlerin; işçinin, emekçinin kanı üzerine, emeğin sömürülmesiyle yükselen bu zulüm sistemini, yıllardır inşa ettikleri bir dinle güçlendirerek zenginliklerini ve kudretlerini sürdürdüklerini; Türkiye`de devlet ve hükümetler tarafından Türk-İslam sentezi doğrultusunda inşa edilen hâkim din kavrayışı ile eşit yurttaşlık ilkesinin daha ilk elden ortadan kaldırıldığını; din, dil, inanç ve etnik bakımdan farklı toplumsal öğelere sahip ülkemizde eşit yurttaşlık ilkesinin yerleşmemesi, söz konusu farklılıkların kendiliğinden bir değer olarak görülmemesine neden olduğunu; dolayısıyla siyasi iktidarın, başta Aleviler ve Kürtler olmak üzere toplumdaki farklı mezhep ve kimliklere,  laik ve demokratik yaşamdan yana olan kesimlere karşı nefret kustuğunu ve bu kesimlerin acil çözüm bekleyen sorunlarını sürekli geri plana ittiğini, ifade ediyor.

Gerekçelere katılıp katılmamak bir yana, bu gerekçeleri ortaya çıkaran uygulamaların, AKP tarafından gerçekten eğitim sistemini ve toplumsal sistemi dinsel kurallara göre düzenlemek için mi; neoliberalizmi süreklileştirmek için  tek ulus hegemonya projesinden, iki ulus hegemonya projesine geçişte, hegemonya projesini tahkim etmek için mi, yoksa “din özgürlüğü” adına bazı adımlar atmak için mi uygulamaya konduğunu sorgulamak/tartışmak gerekiyor. 

Daha önceki yazılarımızda bu konuları etraflıca tartıştığımız için bu yazıda konuya tekrar girmeyeceğiz, ancak şu kadarını söyleyebiliriz ki; AKP’nin, neoliberal hegemonyayı sürdürmek ve mütedeyyin insanların din özgürlüğüne dair bazı haklarını onlara vermek ve dini/dinselliği kamusal alanda görünür kılmak  adına bu uygulamaları hayata geçirdiği şeklindeki bir yorumu, Eğitim Sen’in gerekçelerinden daha güçlü nedenler olarak görüyoruz.

Durum böyle olunca, AKP’ye karşı örgütlenecek muhalefetin, “Laiklik-laik bilimsel eğitim” ekseninden, neoliberal uygulamaların anlaşılması ve karşı natifler üretilmesine doğru kaydırılması, laikliğin daha özgürlükçü bir yorumla ele alınması ve neoliberal uygulamaların tahrip ettiği toplum kesimlerin bir program etrafında birliğinin sağlanması gerekir. Laikliğin farklı, özgürlükçü ve güncel bir yorumu için Haldun Gülalp’in Birgün Gazetesi’nde yayınlanan “Laikliğin anlam ve önemi” başlıklı yazısına bakılabilir (Gülalp, 2015).

Laiklik ve AKP’nin niteliği konusunda yapacağımız tartışmalar daha uzun süre devam edeceğe benzer ancak biz bu noktada Eğitim Sen’in aldığı grev kararının gerekçelerinin iki açıdan yersiz olduğunu ve üyeleri açısından da iç demokrasi kanallarının işletilmemesi nedeniyle, demokratik olmadığını ileri süreceğiz.

Birinci argümanımız, Konsensus Araştırma ve Danışmanlık Şirketi tarafından 22 Kasım – 9 Aralık 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilen, “2014 Biterken Türkiye’nin Sorunları Değişmedi” başlıklı araştırmanın sonuçları. Bu sonuçlara göre;
Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunları şu şekildedir;

-%48 ile “İşsizlik”,
-%39 ile “Terör/Güneydoğu”,
-%22 ile “Eğitim”,
-%21 ile “Enflasyon/Hayat Pahalılığı”,
-%20 ile “Gelir dağılımındaki eşitsizlik”,
-%15 ile “Rüşvet ve Yolsuzluk”,
-%9 ile “Demokrasi/Fikir Özgürlüğü”,
-% 3 ile “Laikliğin Korunması”. 

Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunları içinde % 3 ile yer bulabilen bir sorunu, Eğitim Sen bir günlük grev ile bilince çıkarmaya çalışıyor. Bu grev kararı ile Eğitim Sen, toplumsal sorunlar önceliğini dikkate almadığını göstermiş olmuyor mu?

İkinci argümanımız ise Eğitim üye ve yöneticileri ile yapılan “2009-2014 Türkiye Taraması” başlıklı bilimsel çalışma (Eğitim Sen, 2014).

Çalışmanın, “Demokrat, devrimci, sosyalist eğilimler sürüyor; laik/seküler özdeşimler azalıyor” başlıklı bölümünde; “Kendinizi aşağıdaki tanımlardan hangisine yakın hissediyorsunuz?” sorusuna, 2009’da laik/seküler olarak tanımlayanların oranı % 35 iken, 2014 yılında bu oranın % 12,8’e düşmüş olması. Çalışmayı  yapanlar bu durumu, laik/seküler eğilimler azalmış veya bu eğilimdeki öğretmenler sendikadan giderek uzaklaşmış, çıkarımını yapıyor. Bu sonuca göre, Eğitim Sen, üyelerinin duyarlılığının azalmış olduğu bir konuda grev kararı alarak, tabanın duyarlılıklarını dikkate almamış olmuyor mu?

Kuşkusuz, Eğitim Sen yürütme kurulunun, tabanın temsil yetkisini kongreyle almış olduğu ileri sürülebilir ancak bu grev kararıyla, “meşruiyet” ve “eylem kararlarının tabanın görüşleri ile örtüşmemesi durumu” her zaman tartışılacaktır.

Bu konu, aynı çalışmanın, “Merkez yönetiminin başarıları ve zaafları” başlıklı bölümünde yer alıyor. Bu bölümde üyeler; demokratik katılım, iç çekişmeler, merkeziyetçi anlayış, mücadele, eylemlilik, kararlılık, söylem birliği ve iletişim sorunları konusunda merkez yönetimini % 58 oranında başarısız bulmuşlardır. Bu sonuç zaten son dönemde alınan eylem kararlarında kendini göstermiyor mu?

Eğitim Sen merkez yürütme kurulu, laik ve bilimsel eğitim konusunda yapılacak olan miting ve grev kararlarını alırken kime sormuştur? Bırakın üyeleri, şube yürütme kurullarını; şube başkanlarının da içinde yer aldığı Eğitim Sen genel meclisine sormuş mudur?

Sanmıyoruz.  Hâlbuki laik ve bilimsel eğitim için yapılması planlanan miting ve boykot ilgili kuruluşlarca ocak ayının başından bu yana belirlenmiş ve çalışması yapılmaktaydı. Üyelerin ve şubelerin görüşleri alınmak istense, süreç rahatlıkla işletilebilirdi.

Eğitim Sen; Türkiye’nin sorunları sıralamasında % 3’lük bir yer bulabilen laikliğin korunması; üyeleri ve yöneticileri ile yapılan bir çalışmada, laik/seküler duyarlılıktaki üye oranının % 35’ten, % 12’ye düşmüş olduğu bir yapıyla; tabanın, demokratik katılımda merkez yönetimini başarısız ve zaaflı bulduğu bir konjonktürde, yine üye ve şube yönetimlerine sormadan eylem kararı almıştır.

Eğitim Sen bu kararla, bizce, DKAB derslerinin zorunlu olması ve TEOG-YGS sınavlarında soru sorulması dışında, Hükümetin ve özellikle de MEB’in “Cambaza bak!” niteliğindeki uygulamalarına, müzmin muhalefet partilerini kıskandırırcasına, cambaza bakarak cevap vermiş olmuyor mu?

Türkiye’deki muhalefetin yıllardır cambaza bakarak, asıl oyunu, neoliberalizmin tahrip edici uygulamalarını görmeyişine, Eğitim Sen de katılmış olmuyor mu?

Kaynaklar

Eğitim Sen (2014). Eğitim ve Bilim Emekçilerinin Yaşadıkları Sorunlar, Örgütlenme Durumları ve Sendika İlişkileri. Eğitim Sen Yayınları. Ankara

Eğitim Sen (2015) http://www.egitimsen.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=22782&sube=0#.VMqgP_8cTIU
Erişim Tarihi: 30.01.2015

Gülalp (2015) Laikliğin anlam ve önemi. http://birgun.net/news/view/laikligin-anlam-ve-onemi/12557 Erişim Tarihi: 30.01.2015

 

 

~~  AKP hegemonyası  ve laiklik tartışmaları ile ilgili olarak şu yazılarımıza bakılabilir.
1- akp, türkiye’nin “müslüman kardeşleri” mi? http://baslangicdergi.org/akp-turkiyenin-musluman-kardesleri-mi-abdullah-damar/
2- AKP hegemonyasının anahtarı din mi, kapitalizm mi? http://natifsiyaset.net/2015/01/27/abdullah-damar-akp-hegemonyasinin-anahtari-din-mi-kapitalizm-mi/

  Araştırma sonuçları için bakınız… http://www.konsensus.com.tr/news/460/2014-biterken-turkiyenin-sorunlari-degismedi.html  Erişim Tarihi: 30.01.2015