~~Eğitim sisteminin özelleştirilmesi süreci yeni bir konu değil. 1980 darbesi ve neoliberal ekonomi politikalarının uygulanmaya başlanmasıyla birlikte hayatın her alanının özelleştirilmeye başlaması, kendini eğitim alanında da göstermişti zaten.

Eğitim sisteminin özelleştirilmesi 10.Kalkınma Planı’nda şu şekilde yer alıyor; “Eğitimde natif finansman modelleri geliştirilecek, özel sektörün eğitim kurumu açması, özel kesim ve meslek örgütlerinin mesleki eğitim sürecine idari ve mali yönden aktif katılımı özendirilecektir.”

Aynı konu MEB 2010-2014 Stratejik Planı’nda ise şu şekilde yer bulmuş; “Devletin düzenleyici, denetleyici ve destekleyici rolüyle çağın bütün teknolojik ve fizikî ortamlarını oluşturma esnekliğine sahip özel öğretim kurumlarında, toplumun değişen ve çeşitlenen eğitim taleplerinin karşılanması, eğitim sistemimizin daha da gelişmesi ve özel öğretimin eğitim sistemi içerisindeki payının arttırılması  için özel sektörün finansal gücünü eğitim yatırımlarına dönüştürmek.” 

Bu amaçlar doğrultusunda, MEB tarafından özel sektörün finansal gücünden faydalanmak üzere Bakanlığa bağlı örgün özel öğretim kurum oranını % 5.21’den plan dönemi sonuna kadar % 9’a çıkarmak; örgün eğitimdeki öğrenci sayısına göre özel öğretimin genel eğitim içindeki payını 2014 yılı sonuna kadar % 2.76’dan % 5’e çıkarmak şeklinde hedefler belirlenmiştir.

Aynı şekilde, uzun süre tartışılan ortaöğretim ve yükseköğretime hazırlık dershanelerinden özel okula dönüştürülebileceklerin tespit edilerek 2014 yılı sonuna kadar % 70’inin özel okula dönüştürülmesinin teşvikini sağlamak da hedefler arasında yer almıştır.

MEB, özel öğretim alanında yürütülen faaliyetler sonucunda, örgün özel okulların tüm örgün okullara oranına % 9,53 ile; özel okullardaki öğrenci sayısının tüm öğrenci sayısına oranına da % 5,21 ile ulaşmış durumdadır.  1 Eylül 2015 tarihinde dershanelerin özel okullara dönüşmesiyle birlikte bu oranların hızlı bir şekilde yükseleceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Eğitim sistemi özelleştirme yolunda bu şekilde yol almışken, bu süreci tersine çevirmek ve natif kamusal eğitimi gerçekleştirmek amacıyla siyaset ve sendikal mücadele yürüten siyasi parti ve sendikaların gündemlerini eğitimin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesine yoğunlaştırması gerekmiyor mu?

Biraz daha özelleştirerek söyleyecek olursak; eğitimin özelleştirilmesine karşı mücadele yürüten ve yürütmesi gereken sol-sosyalist parti ve Eğitim Sen ve Eğitim İş gibi sendikaların son yıllardaki gündemlerine bakıldığında, bu kurumların önceliklerinin çok farklı olduğunu görürüz. Bu iddiamızın ispatı olarak, 4+4+4 eğitim yasasının yürürlüğe girmesinden bu yana yapılan eylemlerin içeriğinin, bu yasanın asıl hedefi olan eğitim sisteminin özelleştirilmesi ve esnekleştirilmesine karşı olması gerekirken; yasanın dinsellik boyutunun ön plana çıkarıldığını görürüz.

Hükümet ve temsil ettiği sınıflar, eğitim  sisteminden beklentilerini “Bireylerin kişilik ve kabiliyetlerini geliştiren, hayat boyu öğrenme yaklaşımı çerçevesinde iş gücü piyasasıyla uyumunu güçlendiren, fırsat eşitliğine dayalı, kalite odaklı dönüşüm” olarak belirlemişken; muhalif parti ve sendikalar; “Hayır siz, neoliberalizmi hedeflemiyor, dinsel eğitimi hedefliyorsunuz, laikliği yok etmeyi hedefliyorsunuz!” gibi argümanlarla mücadelenin yönünü başka kanallara çeviriyor.

Eğitim sisteminin en önemli sorunu olan, eğitimin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi konusunun, sol-sosyalist parti ve sendikalar tarafından yeniden öncelikli gündem yapılması ve mücadelenin eksenini buna göre belirlemesi gerekiyor. Aksi halde çöken eğitim sisteminin altında hepimiz kalacağız.

~~  MEB 2014-Faaliyet Raporu http://sgb.meb.gov.tr/www/mill-egitim-bakanligi-2014-idare-faaliyet-raporu-yayimlanmistir/icerik/151 Erişim Tarihi:08.04.2015
   MEB 2010-2014 Stratejik Planı http://sgb.meb.gov.tr/www/meb-2010-2014-stratejik-plani-ve-ilgili-dokumanlar/icerik/83