Eğitim Sen’in düzenlemiş olduğu "Eğitimde Laiklik" başlıklı uluslararası sempozyum 16-17 Mayıs 2015 tarihlerinde, Ankara Üniversitesi ATAUM Salonu`nda gerçekleştirildi.

Açılış konuşmalarını Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca ve Prof.Dr. Korkut Boratav`ın yaptığı sempozyumun ilk günü iki oturum şeklinde yapıldı. "Farklı Ülke Deneyimleri Bağlamında Din, Devlet ve Eğitim" başlıklı oturumda Prof.Dr.Dave Hill İngiltere deneyimini, Fabienne Bellin Fransa deneyimini, Kostas Skordoulis Yunanistan deneyimini ve Prof.Dr.Khadija Ben Hassine Tunus deneyimini sundu. "Türkiye`de Laiklik" başlıklı panel oturumunda ise Yrd.Doç.Hakan Mertcan, Prof.Dr.Seyhan Erdoğdu, Mustafa Yalçıner ve İhsan Eliaçık sunumlarını gerçekleştirdi.

Sempozyumun ikinci günü, Yrd.Doç.Fevziye Sayılan`ın "Türkiye`de Laiklik ve Eğitim" başlıklı sunumuyla başladı. "Güncel Eğitim Politikaları ve Laiklik" oturumunda Dr.Erkan Aydoğanoğlu, Felsefe Derneği Başkanı Caner Asla, Akif Coşkun ve Prof.Dr.Şadiye Can Gül; Moderatörlüğünü Prof.Dr. Meral Uysal`ın yaptığı "Türkiye`de Laiklik ve Eğitim Politikaları" başlıklı panel oturumunda ise Prof.Dr.Ahmet Yıldız, Prof.Dr.Adnan Gümüş, Prof.Dr.Emine Gül Kapçı ve Eğitim Sen Genel Eğitim Sekreteri Elif Çuhadar sunumlarını yaptı.

Sempozyuma İngiltere, Fransa, Tunus ve Yunanistan’dan gelen konuklar; kendi ülkelerinin deneyimlerini aktardı. Özellikle Dave Hill’in İngiltere’deki okullarda din derslerinin zorunlu olduğu, öğrencilerin her gün okula dua ederek başladığı, kilise okullarının oranının % 28 olduğu ve bu okulların başarı oranının yüksek olduğu konusundaki açıklamaları dikkat çekiciydi. Yunanistan’dan katılan Skorduolis; ülkesinde haftada 2 saat din dersinin zorunlu olduğu ve diğer derslere de sirayet ettiğinden yakındı. Tunus’tan katılan Prof.Hassine ise bütün okullarda İslam dersinin zorunlu olduğundan söz etti.

Türkiye’den katılan konuşmacılardan İhsan Eliaçık’ın, “Solcular, dinin, bir inanç mı, sosyolojik bir vaka mı, olduğuna karar vermeliler” şeklindeki çıkışı önemli bulduğumuz konulardan biriydi. Yine Eliaçık’ın Marks değerlendirmesi de ilginçti. Şöyle dedi Eliaçık; “Marks, dinin beş etkisinden söz eder, kalpsiz dünyanın kalbi, ezilen insanın içli ezgisi,  gerçek üzüntünün dışavurumu, gerçek üzüntüye karşı protesto ve afyon etkisi. Sol, bu etkilerden sadece afyon etkisi üzerinde durdu.”

Felsefe Derneğinden Caner Asna’nın sunumu da dikkat çekici sunumlardan biriydi. Aydınlanma eleştirisi içeren konuşma, sempozyum metinleri kitaplaştırıldığında, yararlanılacak önemli metinlerden biri olacaktır.

Prof. Kapçı’nın, 60-66 aylık çocukların ilkokula başlaması ile ilgili sunumunun, önemli olduğunu vurgulamakla beraber sempozyumla ilgisini kuramadık. Değerler eğitimi konusunda sunum yapan Akif Coşkun ise hazırlıksız olduğunu kendisi ifade ederek, sunumunu gerçekleştirdi.

Diğer konuşmacılar ise Eğitim Sen’in bilinen laiklik anlayışını savunan tezlerini tekrar etti. Prof.Ahmet Yıldız’ın, konuşmasının satır aralarına, HDP’nin özgürlükçü laiklik anlayışını eleştiren ve HDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın AKP ile ilgili olarak ifade ettiği “AKP'ye bu kadar İslamcı bir kimlik vehmetmeleri bir hatadır. Buradan bir muhalefet yapılması da bir hatadır. Soldan muhalefet yapılması lazım, emek  teorisi üzerinden, antikapitalist teori üzerinden muhalefet yapılması lazım. Anti İslamcı tez üzerinden değil.” sözlerine cevap niteliğinde olan konuşması manidardı.  
Dikkat çekici başka bir husus ise, Prof. Boratav’ın dile getirdiği, Yasin Durak’ın “Emeğin Tevekkülü” araştırmasına yapılan atıflardı.  “Dinin, itaat etme, boyun eğme ve rıza aracı” olarak değerlendirildiği ve laiklik mücadelesinin, sınıfsal bir mücadele olduğu belirlemeleri, bıktırıcı ve farklı araştırmaları göz ardı eden yaklaşımlardı. (Evet, laiklik bir sınıf mücadelesidir ancak konuşmacıların tarif ettiği laiklik anlayışı, aydınlanmacı-burjuva laiklik anlayışıdır. Bu tartışma ile ilgili olarak “Birgün Gazetesinde laikçi Hayalet”  başlıklı yazımıza bakılabilir.) Oysa bu araştırmanın dışında, çağrı merkezi, banka çalışanları ve otomobil fabrikası çalışanlarıyla yapılan çeşitli araştırma sonuçları, çalışanları itaat, boyun eğme ve rıza göstermeye iten nedenlerin din olmadığını gösteren bulgular ortaya koymuştur.

Sempozyuma katılmadan önce, “Eğitim Sen, yasakçı laiklik anlayışını değiştirecek mi?” başlığıyla bir yazı kaleme almış ve Eğitim Sen’in laiklik anlayışının daha özgürlükçü olması; toplumda ve üye tabanında yaşanan değişimlerin, Eğitim Sen’in politikalarına da yansımasının  zorunlu olduğu; zorunlu DKAB derslerinin kaldırılması savunulurken, seçmeli din derslerine karşı çıkılmaması; kılık-kıyafet özgürlüğü konusunda sınırlamaların savunulmaması ve laik eğitim konusunda dünya örneklerine bakılması gerektiğini, vurgulamıştık.

Sempozyum sonrasında ise şunu söyleyebiliriz; Eğitim Sen yasakçı laiklik anlayışını değiştirmediği gibi değiştirme yönünde en ufak bir adım bile atmadı.