2-6 Eylül 2013 tarihleri arasında, üniversitelerin çeşitli bölümlerini kazanan öğrenciler, hem okullarına hem de öğrenimleri sırasında barınacakları yurtlara kayıt yaptırmak için yoğun bir uğraşı içine girdiler.

 

Bu uğraşılar sırasında dikkati çeken en önemli olay kuşkusuz, ODTÜ yerleşkesinde, başörtülü öğrenciler ve onları engellemeye çalışan öğrenciler arasında yaşanan nahoş olaydı.

 

Bu olayın temel nedeni, siyasal hareketlerin ve o hareketlerin periferisinde filizlenen gençlik hareketlerinin demokrasi ve laiklik anlayışlarının, birbirlerini anlamaktan, kabullenmekten ve hoşgörülü yaklaşmaktan çok, birbirlerini yok sayan, ötekileştiren ve giderek düşman gören anlayıştan beslenmesidir.

 

O tatsız olay yaşanmadan önce, ülkedeki en yaygın gençlik hareketlerinden olan “Gençlik Muhalefeti”nin görüşlerine yakın muhalefet.org sitesinde, 2 Eylül tarihinde, “Cemaat Üniversite Öğrencisi Avında” başlığıyla bir yazı yayınlandı.*

 

Yazıda; Fethullah Gülen cemaatinin, üniversite sınav sonuçlarının açıklanmasının ardından öğrencilerin kendi yurt veya evlerinde kalması için yoğun bir çalışma içine girdiğinden bahisle, Cemaat evlerinin “ağabeylerinin”, bulunduğu ildeki üniversiteyi  kazanan öğrenciler ile görüşmek için Anadolu kentlerini karış karış gezerek ikna faaliyeti yürüttüğünü, bu kapsamda Ankara’daki bazı cemaat üyelerinin, Ege illerinde çok sayıda öğrenci ile görüştüğünü, yeni gelecek öğrenciler ile birlikte cemaat evlerinin sayısının da artacağını, örneğin Ankara’nın Gölbaşı ilçesinde şu an cemaate bağlı 40 öğrenci evi, 3 tane de yurt bulunduğu, ifade ediliyor.

 

Yazı şu şeklide devam ediyor; “Temmuz’da ÖSYM’nin üniversite sınav sonuçlarını, önceki gün de Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun yurt sonuçlarını açıklamasının ardından öğrencileri “nerede kalacağım” telaşı sardı. Fakat, aynı “telaş”a cemaat de “ortak oldu”. Cumhuriyet’in bizzat bir “cemaat ağabeyinden” aldığı bilgiye göre, eğitim konusunda Türkiye genelinde örgütlü olan cemaat, üniversiteyi yeni kazanan öğrencileri “Işık Evleri” olarak bilinen evler ve yurtlarda barındırmak için çalışma başlattı. Bu konuda, cemaat evlerinde uzun süre kalan öğrenciler görevlendirildi.”

 

Bu yazıyı okuyunca, Muhalefet de, Cumhuriyet Gazetesi ekolü bir yazı yazmış, diyerek gülümseyip, geçiştirdik. Aslında var olan sorunlu anlayışı görmezden gelip, önemsememe yolunu seçmişken, ODTܒdeki, o video ortaya çıktı. Video ile ilgili olayı tam anlamaya çalışırken, bu defa muhalefet.org sitesinde, konuyla ilgili yayınlanan haber bizi daha da karamsarlığa sürükledi.

 

Şimdi sırasıyla sorunlu gördüğümüz noktaları açmaya çalışalım.

Birincisi, yukarıda alıntıladığımız, “Cemaat Üniversite Öğrencisi Avında” haberinin kendisi başlı başına bir sorun. Haber, Cumhuriyet tarihi boyunca egemenler tarafından, baskıcı bir şekilde uygulanan “Laikçi laiklik” anlayışının yansıması olarak yapılan “Cumhuriyet Gazetesi Ekolü”, “Tehlikenin Farkında mısınız?” tarzı haberlerin kötü bir kopyası şeklindedir.

 

-Gençlik hareketleri ya da sol tandanslı sivil toplum kuruluşları, kendilerinin yapmaları gereken, öğrencilere yurt ve ev bulma faaliyetlerini, başkaları yapınca, yasaklama ve engelleme yoluna mı başvurmalılar?

Muhalefet.org’da konuyla ilgili yayınlanan ikinci yazı, 5 Eylül tarihli ve “ODTÜ'de yalan ve provakasyon tutmayacak!”** başlığını taşıyor.

 

Yazının girişinde, “ODTܒde öğrenci kayıtları için Kültür ve Kongre Merkezi’nde AK Gençlik ve cemaatçiler stand açmak istedi. ODTÜ'lülerin tepkisi sonucu üniversiteyi terk ettiler.  ODTÜ yurtlarını akıl almaz yalanlarla karalamaya çalışan ve öğrencileri kendi yurtlarına çağıran cemaatçilerin üniversiteden kovulmasını İslamcı medya yalan kampanyasına dönüştürerek kovulan cemaatçilerin başörtüsü nedeniyle kovulduğunu iddia ederek ODTÜ'yü karalama kampanyası başlattı.” sözleri yer alıyor.

 

"ODTܒde Provokasyona Geçit Yok!” sloganıyla devam eden yazıda, yaşananlarla ilgili şu açıklama yapılıyor; “Üniversitelerde kayıt döneminin başlamasıyla birlikte, bu dönemi fırsat bilen AKP/Cemaat güçleri de yeni kayıt olan öğrencilerin peşine düştü. Hemen her gün gelen telefonlar; yurt, ev, burs ve daha nice vaatler öğrencileri kendi ağlarına düşürmek için birer koz olarak kullanıldı. Bu süre içerisinde ODTÜ gibi devrimci ve ilerici öğrencilerin hâkim olduğu üniversitelere ayrı bir önem gösteriliyor.

Bugün ODTܒde kayıtların ikinci günüydü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Kültür ve Kongre Merkezi (KKM)’nde yapılan kayıtlar için ODTÜ öğrenci topluluklarının yanı sıra devrimci ve ilerici ODTÜ öğrencileri de kayıt dayanışma çalışmaları için oradaydılar. KKM önünde açılan stantlarda toplulukların tanıtımının yanı sıra, öğrencilerin AKP’ye ve cemaate muhtaç olmadığını anlatan bildiriler, öğrenci dostu haritalar, okulun yurt hizmetlerini anlatan broşürler dağıtılıyordu. ODTÜ öğrencileri açtıkları stantlarda dayanışma çağrısı yaparken, KKM önünde ve çevresinde bir grubun, burada  kayıtlar için bulunan aileler ile konuşarak ODTÜ yurtlarına yönelik karalama kampanyası yürüttüğü fark edildi.“ODTÜ yurtlarında bebek düşürenler var” “Kızlı-erkekli yurtlarda  kalıyorlar” gibi çirkin iftiralarla ile öğrencileri kendi cemaat yurtlarına kaydettirme çabası içine girdikleri görüldü. ODTÜ öğrencisi olmadığı anlaşılan grubu fark eden devrimci ve ilerici ODTÜ öğrencileri duruma müdahale etti. Grup KKM önünden velilerin alkışları eşliğinde uzaklaştırıldı.”

 

Yaşanan tartışma ve başörtülü öğrencilerin uzaklaştırılması bu şekilde açıklanırken, olayla ilgili yayınlanan ve haber ve videoların provokasyon amaçlı “ODTܒde baş örtülülere çirkin saldırı”haberleri ile, okulun devrimci ve ilerici öğrencileri hedef gösterilerek; faşist ve özgürlük düşmanı olarak ilan edildiği, ileri sürülüyor.

 

Yazı, bu olayı “başörtülü bir gruba saldırı” olarak yorumlayanlar, sözde özgürlük anlayışları ile ODTܒde gerçekleştirdikleri provokasyonu gizlemek istemektedirler. ODTܒlü öğrencilerin başörtüsü ile herhangi bir sorununun olmadığını en iyi ODTܒde okuyan başörtülü arkadaşlarımız bilmektedirler. ODTܒlü öğrencilerin sorunu, ODTÜ kimliği dahi bulunmayan bir grubun okulumuza gelerek yurtlar hakkında yalanlar söylemesi; ODTܒlü devrimcileri hedef göstermesi ve yalan vaatleriyle yeni kayıt öğrencileri av olarak görmesidir.” belirlemeleriyle de son buluyor.

Yazıyı hemen hemen bütünüyle alıntılamamızın nedeni, olaya bakış tarzı, özgürlük anlayışı, karşıt görüşlü öğrencileri değerlendirme tarzı anlamında tam olarak anlaşılsın, diyedir.

 

Öncelikle durum tespiti yapalım. ODTܒnün değişik bölümlerini kazanan ve kayıt yaptırmak isteyen öğrencilere, yurt ve ev sağlamak için, çeşitli gruplar tarafından çalışma yapılıyor. Çalışma yapan gruplar ise anlaşıldığı kadarıyla, iki kesimden oluşuyor. Bir grup, Cemaat adına çalışma yapıyor, diğer grup ise devrimci ve ilerici ODTÜ öğrencileri.

 

İlerici ve devrimci öğrencilerin iddialarına göre, Cemaat yurtları ve evleri için çalışma yapanlar, “ODTÜ yurtlarında bebek düşürenler var”, “Kızlı-erkekli yurtlarda kalıyorlar” diye karalamalarla, öğrencileri kendilerine çekmeye çalışıyorlar.

 

Cemaat adına çalışma yapan öğrencilerin iddialarına göre de, kendileri “başörtülü olduğu için” video görüntülerine de yansıyan muamelelere tabi tutuldular.

 

Bu noktada, eğer varsa, Cemaat-Ak Gençlik gruplarının, ODTÜ yurtları ile ilgili iddialarına, kamuoyu önünde, “bu iddialar doğru değil, sözü edilen bebek düşürmeler vb olaylar yaşanmadı, bu şekilde yurtları karalayarak çalışma yapacağınıza, kendi yurtlarınızı tanıtın” diyerek, basın açıklamaları ile barışçıl bir şekilde cevap vermek varken, bütün Türkiye kamuoyu önünde, başörtülü öğrencilere, itici bir  şekilde tacizde bulunmak, doğru mudur?

-ODTÜ ve ODTÜ yurtlarının rektörü, dekanı, müdürü yok mudur? Bu yurtlarla ilgili karalamaları bertaraf etmek ilerici-devrimci öğrencilere mi kalmıştır?

 

Üstelik kamuoyunda, ODTÜ ile ilgili “kuşatma” kampanyaları yürütülürken, kamuoyuna bu şekilde yasakçı bir anlayışın yansıması, öğrencileri ve öğretim üyeleriyle bir bütün olan ODTܒnin kamuoyundaki imajını zedelemiştir.

 

Kanımızca sorun, siyasete ve laikliğe bakış açısından kaynaklanmaktadır. Din’e ilişkin bütün fenomenleri ve dinsel ritüelleri gerici olarak yaftalayan, laikliği, dini ve dinsel ritüelleri, kamunun ve hatta toplumsal yaşantının da dışında tutulması gereken potansiyel bir tehlike olarak gören bir laiklik anlayışının, gelip dayanacağı nokta, yasakçılıktan öteye geçemeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti tarihi, bu yasakçı laiklik anlayışının örnekleriyle doludur.

 

Genel olarak sol siyasi hareketler ve gençlik hareketleri, öğrencilere ve kamu çalışanlarına getirilmek istenen kılık-kıyafet serbestisi sırasında da gösterdikleri bu yasakçı mantığı gözden geçirmek durumundadırlar.

 

Laikliğin, dinin devlete, devletin de dine müdahale etmemesi gerektiği, hukuksal kuralların dine dayandırılmadığı ve devletin, düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü teminat altına alarak, dinini kamusal alanda yaşamak isteyenlere de gereken koşulları sağladığı bir kavram olduğu unutulmamalıdır.

 

Bu ülkede yaşayanlar, böyle bir laiklik tanımının yapıldığı bir ortamı henüz yaşamamış olabilirler, ancak bu durum ilelebet yaşanmayacağı anlamına da gelmez. Özellikle de hepimizin umudu olan gençlerin, yasakçı mantığı bir an önce terk ederek, daha özgürlükçü bir ortamın sağlanmasında motor güç olması gerekmez mi?

 

*http://www.muhalefet.org/haber-cemaat-universite-ogrencisi-avinda-12-7495.aspx

**http://www.muhalefet.org/haber-odtude-yalan-ve-provakasyon-tutmayacak-12-7572.aspx