1902 de girdiği sınavları kazanarak İstanbul Müderrisliğine atandı.

Fatih medresesinde müderris olarak ders verirken aynı zamanda Darulfünun Üniversitesi’ne devam etti.

Darulfünundan mezun olduktan sonra Arapça öğretmeni olarak İstanbul Kabataş Lisesi‘nde görev yaptı

Osmanlının son dönemlerindeki medrese eğitiminin eksikliklerini gördü ve köklü değişiklikler içeren bir rapor hazırladı, raporu dönemin yetkili kurulu Maşihat-ı İslamiyye Dairesi‘ne sundu.

Bu rapor birilerinin çıkarına ters düştü, sürüldü. Önce Bodrum’a sonra Kırım’a…

Çeşitli gazetelerde yazılar yazdı, ülkenin içinde bulunduğu durumdan kurtulmasının yollarına kafa yordu.

İttihatçılarla yıldızı hiç barışmadı.

31 Mart olaylarından sonra, daha önce yazmış olduğu bir yazıdan dolayı tutuklandı. Beraat etti. İnadına devlet görevlerinden uzaklaştırıldı.

İttihatçılar her fırsatta onu suçlayarak tekrar sürgünlere yolladılar. Ders vermesini yasakladılar.

1918 de Sultan Vahdettin ile tanışıklığı vesilesiyle görevine geri döndü. Hilafet-i Aliye ve Medresetül Kudat‘ta da dersler verdi.

Teal-i İslam Cemiyeti ile İzmir’in işgaline karşı çıktı. İşgalcileri şiddetle eleştirdi.

İngilizler, iktidardaki Hürriyet ve İtilaf Partisi‘nden Anadolu’da işgallere karşı direnişe geçen milislere karşı bir fetva yayınlanmasını Şeyhülislamlıktan istediler. 

O, bu şekilde bir fetvanın yayınlanmasına karşı çıktı fakat fetva hazırlandı.

Onun imza atmadığı bu fetva yayınlanıp halka dağıtılınca Vakit Gazetesi‘ne bir tekzib yazısı gönderdi. (23 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1920, No: 1032.)

Vakit gazetesinde çıkan tekzib yazısında; memleketin işgali sırasında böyle bir fetvanın yanlış olduğunu söyledi, bu fetvayı benimsemediğini ve imza koymadığını ilan etti.

Anadolu hareketine destek verdi.

1922’de Dolmabahçe Sarayı’nda “huzur dersleri” verdi. Bu zamana kadar çok sayıda eser ortaya koyup özellikle Frenk taklitçiliğini reddetti.

1 Kasım 1925’te yürürlüğe giren Şapka Kanunu’ndan bir buçuk yıl önce yayımlamış olduğu Frenk Mukallitliği ve Şapka risalesinde ehli küfre benzemenin yanlışlığını anlattı.

“Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır” hadisi şerifine dayanarak verdiği hüküm şu şekildedir:

“Bir Müslüman, şiar ve alamet-i küfür addolunan bir şeyi zaruretsiz giymek ve takınmak suretiyle Gayr-i Müslimleri taklid etmesi ve kendisini onlara benzetmesi şer’an memnu ve yasaktır.”

Bütün ömrü boyunca vatanın bağımsızlığı ve milletin eğitimi için mücadele etti. Milli mücadeleye destek verdi.

1 Kasım 1925’te yürürlüğe giren Şapka Kanunu’ndan bir buçuk yıl önce yayımlanan eserinden dolayı yargılandı.

4 Şubat 1926 Perşembe günü sabaha karşı eski meclis binasının yakınındaki çarşıda asılarak idam edildi.

 Kim mi?

Atıf Hoca…

İskilipli olan…

Vatanın bağımsızlığı için İngilizlere bile kafa tutan İskilipli Atıf Hoca!

Takdir vicdanlarınızındır.

Selametle kalın.