Bir ülkenin çocuklarına verdiği eğitime bakarak, o ülkenin geleceği hakkında gerçeğe yakın tahminlerde bulunulabilir. Bugünün nesline verilen eğitim-öğretim en karamsar tahminleri doğrulayacak gibi görünüyor.

Eğitim öğretimin temel amacı insanları iyileştirmek hatta eşit kılmaktır. Herbert Spencer, öğretimin insanı daha ahlaklı, mutlu kılmadığını; insanın içgüdülerini, kalıtımsal ihtiraslarını değiştirmediğini göstermiş, kötü bir yön verilmesi halinde eğitimin yararlı olmaktan çok, tehlikeli olduğunu belirtmiştir.

Zaman yozlaştığında, toplumsal ilişkiler yozlaştığında, toplumun kültürü, eğitimi, siyasi ve ekonomik anlayışı, yozlaşmaya yüz tutuğunda ruhen sağlıklı ve ahlaken doğru insanlara sahip olabileceğimizi umut etmek imkânsızdır. Okullarda verilen eğitim, bu yozlaşmayı destekleyecek tarzda ise beklenen yıkım daha yakın olacaktır. Özelikle büyükşehirlerde, okulların toplam mevcutlarının hayli fazla olması, öğretmen ve öğrenci kontrolünü, birlikte hareket etme kabiliyetini zayıflatmaktadır. Sınıfların kalabalıklığı öğretmenlerin öğrencilerini tanımasını, onlara yön verebilmesini hatta diyalog kurmasını güçleştirmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı büyük okullar inşa etme hevesinden bir an önce vazgeçmelidir. Küçük boyutlu, 300-500 kişilik okulların maliyeti elbette fazla olacaktır. Ama insanın eğitimi ve ülkenin geleceği söz konusu olunca bu maliyet önemli olmamalıdır.

Öğrencisini, velisini, öğretmenini tanımayan okulların yetiştirdiği neslin, hayata tutunma ve başarılı olma potansiyelleri düşük olacaktır. Okullarımız maalesef bu gün ders kitabı odaklı, hayattan kopuk bir eğitim anlayışı içerisindedir. Eğitim alanında yapılan bunca değişime, dönüşüme rağmen okullarımız eski alışkanlıklarından vazgeçememişlerdir. Bu kadar bilginin üstünkörü kazanılması, ders kitaplarının çok iyi ezberlenmesi, hayatta başarılı olmanın temel esasları olan, sağlam bir düşünce yapısı, tecrübe, teşebbüs ve karakteri öğrenciler kazandırmayacaktır. Bunlar kitaplardan öğrenilmez. En fazla önem verilmesi gereken aklın iradenin ve sinirlerin sağlamlığını kazandıran eğitim bizim okullarımızdan çok uzaktır.

Büyüklere saygı, sözünde durma, işini önemseme, randevu ve toplantısına zamanında katılma, saygı, hoşgörü, incitmekten kaçınma, tevazu, yardımlaşma, disiplin, insana değer vermenin yerini şiddet, aldatma, kendinden başkasını önemsememe, zayıfları küçük görme vb. tutum ve davranışlar almışsa ve bu eğitimi planlayan ve uygulama sahasına konması için gerekli alt yapıyı oluşturmayan Bakanlık, bu eğitimi veren öğretmenler ve eğitim hakkını talep etmeyen veliler baş sorumludur.

Okullarımız, toplumsal değişimin dinamiğini oluşturacak ne bir anlayış ne de bir inanış aşılayabilmektedir. Eğitim sendikaların, öğretmenler odalarının hatta Bakanlığın bile gündem maddeleri arasında eğitim yoktur. Olsaydı bu gün çocuklarımız altmış kişilik sınıflarda kişiliksizleştirilmezlerdi.

Okullarımızın öğrencilerimize ne bilgi ne de karakter kazandıramadığının onlarca delili gözümüzün önünde. Her sene yapılan YGS, SBS (TEOG) vb. sınavlarında sıfır çekenlerin sayısı, PISSA sınavlarında Türkiye’nin sağlam yeri; sokaklarda dükkanları, arabaları, otomobilleri yakanlar, kadına şiddet uygulayanlar, yaşatmak yerine öldürmeyi tercih edenler, konuşmak yerine yumruklaşmayı öncelik olarak görenler bu okulların ürünü değil mi?