Beşer şaşar demişler, atalarımız. Hatasız dost arayan dostsuz kalır. Kabul edilebilir hatalar olduğu gibi kabul edilemez yanlışlarda olabiliyor.Hata ve yanlışı ayırt etmek ve ona göre davranmak esas olan.Bazen “ben hata yaptım, fakat asla yanlış yapmadım” sözlerini duyarız çevremizden.Bu ayrımı yapmakta çok kolay olmaz.Eylemi yapanın geçmiş referansları,olayın oluş biçimi ve diğer etkenleri birlikte düşünüp vicdan terazisinde tarttığımızda yanlış mı hata mı sorusunun cevabına ulaşabiliyoruz.

               Hata yapıldığında tavır alıyorsak, yanlışı durdurma ihtimalimiz artar. Dinimizin “bir haksızlık gördüğünde onu elinle düzelt, olmuyorsa dilinle düzelt ve gücün yetmiyorsa kalbinle buğz et. İmanın en alt derecesi kalbinle buğz edebilmendir.” İfadesini bulması ve ölçünün düzeltme biçiminde olması tavır almanın ve hatayı yanlışa dönüştürmeden müdahale etmenin önemine dikkat çekiyor. Hatalarımız çoğalmış ve yanlışlarımızın önü alınamaz duruma gelmişse bilin ki gerçek dostlarımız yok demektir. Dost acı söyler sözü bunun için söylenmiş olmalı.

               Dünyayı sen mi kurtaracaksın, acılara sen mi ilaç olacaksın? Tarzı yaklaşımlarda insanın olumsuzluklarda tavır almasının önüne bir engel olarak konuluyor. Tarafının belli edilmesi çıkarın değil hakkın esas alınması günümüzde daha bir önem kazanıyor. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır denilmesi sanki günümüz insanlığı için söylenmiş. İnsanlık ailesinin bir bütün olduğunu ve her şeyin başka her şeyi mutlak etkilediği gerçeğinin ön kabul edilmesi durumunda duyarsızlık diye bir hastalığın olmaması gerekir.Günümüzde adeta duyarsızlıkta duyarlı şahıslar çoğunlukta ne dersiniz?

              Popüler kültürün haz eksenli dünya felsefesi “ne işime yarayacak?” Sorusuna cevap arar biçiminde bir hayat amacını gaye edinmesi çıplak kralların hüküm sürmesini kolaylaştırıyor. Krallarında istediği de bu galiba. Temel ihtiyaçlarını karşılamakta mücadele veren ve bu mücadelenin çetinliği ile düşünme ve büyük resmi görme düzeyine ulaşamamış bireylerin olduğu bir toplulukta erdemlilerden oluşan bir yapı oluşturmak havanda su dövmek olur ki bu önümüzde duran en önemli meseledir. Doyuramadığınız nesli idealist bir nesil yapmanızda imkan dahilinde olmuyor.

              Hayvanlar arasında bile aslana her gün bir av peşinde koşarak avlanmak normal bir mesele iken çakallara karnını doyurmak büyük bir başarı olarak görülmektedir. Geçinmenin zorluğunu anlatmak için kullanılan ekmek aslanın ağzında idi şimdi midesine indi tabiri tamda bizim istediğimizi anlatır tarzdadır. Büyüklerimiz mihnet etmeden yeri geldiğinde aç kalmayı namerde karşı mert duruş olarak göstermişlerdir.

              Basında duyduğumuz eli kanlı katillerden, gangsterlere kadar, mahallemizde her gün bir eve giren hırsızlar ile edep ve haya yoksunu namussuzlara kadar yanlış yapanlar nicelik olarak bu kadar fazla çoğalmışsa şapkamızı önümüze alıp düşünme zamanı. Yılanı küçükken öldürmediğimizde o yılan dönüp dolaşıp bizi de sokabiliyor.Bana ne yaklaşımı bu gün güvensiz bir çevrede bin bir güvenlik önlemi ortamında yaşamaya çalışmamızın asıl sebebidir.Görmek istemeyenden daha kör kimse olamaz.Dikkat ederseniz olayların neden olduğu ile değil ben olayın neresindeyim? Sorusu ile ilgileniyoruz. Bu acı gerçeğin bana değmeyen yılan bin yaşasın formuna dönüşmesi ve çevremizi saran yangınıyla daha bir yansak yeridir.

               Hatalar affedilebilir ya yanlışlar… Yanlışa giden yol hataların ikazla düzeltilmemesinden ve zamanında müdahale edilmemesinden kaynaklanıyor.Toplumsal otokontrol mekanizmasını işletebilirsek, “dönülmez ufkun akşamındayız vakit çok geç” demekten kurtulabiliriz. Ne dersiniz?([email protected])