1907’de “Çocuklar Evi” adıyla Roma’da açılan okul öncesi eğitim kurumunda uygulanmaya başlanan ve kısa zamanda dünyanın en yaygın eğitim metodu haline gelen Montessori eğitim sistemiyle Türkiye’nin okul öncesi eğitim sistemi, benzerlik ve farklılıklar açısından karşılaştırmak gerektiğinde öncelikle Montessori Metodu’nun oluşum ve yaygınlaşma sürecine bakmak gerekiyor (Durakoğlu, 2011).

İtalya’nın ilk kadın tıp doktoru olan Maria Montessori (1870- 1952) eğitim metodu üzerinde yoğunlaşmaya karar vermiştir. Kendisini çocukların eğitimine adayan Montessori, önce zihinsel engelli çocuklarla çalıştı. Buradan elde ettiği deneyimleri üzerinde değişiklikler yaparak normal zekâlı çocuklara uyguladı. Elde ettiği başarılarla kısa zamanda yeni eğitim hareketinin önde gelen kişilerinden biri haline gelen Montessori’ye, ‘Çocuklar Evi’ kurma önerisi gelmişti. Roma’da ilk ‘Çocuklar Evi’nin açılışı bir eğitim devrimi niteliğindeydi. Montessori’nin otuz yedi yaşında Roma’da başlattığı bu hareket, onun dünyaca tanınmasını sağlamıştı.

Günümüzde Montessori Metodu, aralarında Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Meksika, Şili, Güney Afrika Cumhuriyeti, Etyopya, Tanzanya, Hindistan, Pakistan, Hollanda, Almanya, Yeni Zelanda’nın da bulunduğu sayısız ülkede uygulanmaktadır. Bu gelişmeye karşın Türkiye’de ise Montessori organizasyonu tarafından tanınan herhangi bir Montessori Okulu bulunmamaktadır.

Montessori metodu öğrencileri gelişim düzeylerine göre sınıflar ve bu sınıflamaya göre eğitim kademeleri oluşturulur: 0-14 ay bebek, 14-36 ay yeni yürümeye başlayan çocuk, 3-6 yaş erken çocukluk, 6-9 yaş ilkokul  ilk kademe, 9-12 yaş ilkokul ikinci kademe, 12-15 yaş ortaokul, 15-18 yaş lise. Çocuklar bu yaş aralıklarına göre aynı sınıfta beraber eğitim görürler (Korkmaz, 2014).

Korkmaz (2014), çok yaşlı gruplaşmanın sınıf içindeki küçük çocuğun daha büyük çocukları çalışırken izlemesine, böylece  ileride yapacağı çalışmalar hakkında fikir edinmesine, büyük çocukların küçük çocuklara yardım etmesine, böylece öğrendiklerini pekiştirmesine olanak tanıdığını; Montessori öğretmenlerinin en önemli özelliklerinin sessizlik, sabır, gözlem yeteneği ve pasiflik olduğunu; Montessori metodunda çocuğun bağımsızlığına büyük önem verildiğini, çünkü özgürlüğü iyi kullanabilmek için bağımsızlığa ihtiyaç olduğunu, ifade etmektedir.

Amaçlar Bakımından Karşılaştırılması: Türkiye’nin okul öncesi eğitim sisteminde toplumsal amaçlara ağırlıklı olarak yer verildiği görülmektedir. Bu sistemde en çok önem verilen toplumsal amaç, milli birlik ve beraberliği sağlamaktır. Türkiye’de okul öncesi eğitim kurumlarında bu amaç temele alınarak çocuklara, milli ve manevi değerler ile birlikte sevgi, saygı, işbirliği, hoşgörü gibi çeşitli duygular ve davranışlar kazandırılmaya çalışılır.
Montessori sisteminin başlangıç noktasını, Türkiye’nin okul öncesi eğitim sisteminden farklı olarak bireysellik oluşturmaktadır. Bu biçimde oluşturulan Montessori Metodu’nun amacı kişiliğin geliştirilmesidir. Montessori’ye göre, kişiliğin geliştirilmesi ancak özgürlüğün kazanılmasıyla elde edilebilir. Dolayısıyla Montessori Metodu’nun en önemli amacı, çocuğun özgürleştirilmesidir (Montessori, 1932: 153).

Montessori Metodu son derece bireysel görünmesine rağmen bu sistemde toplumsal amaçlara da yer verilmiştir. Ancak bu sistemin toplumsal amaçları, Türkiye’nin okul öncesi eğitim sisteminden farklı olarak milli değil, evrensel karakterlidir. İnsan sevgisi, barış buna örnek olarak verilebilir. Türkiye’nin okul öncesi eğitim sisteminde ise çocuklara evrensel değerlerin yanında Atatürkçülük, vatan sevgisi gibi milli değerler de kazandırılmaya çalışılır.

Eğitim Ortamı Bakımından Karşılaştırılması: Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönetmeliğine göre, okul öncesi eğitim kurumları bağımsız anaokulları olarak açılacağı gibi, gerekli görülen yerlerde her derecedeki eğitim kurumlarının bünyesinde anasınıfı veya uygulama sınıfı olarak da açılabilir. Ayrıca bu yönetmelikte okul öncesi eğitim kurumları açma kriterleri de verilmiştir. Buna göre okul öncesi eğitim kurumlarında farklı işlevleri olan bölümler olmalıdır . Bunlar arasında oyun odaları ve etkinlik köşeleri gelir.

Montessori Okulları ise çocukların yetişkinlerden bağımsız hareket edebilecekleri evler olarak düzenlenmişlerdir. Herhangi bir evde bulunan odalardan oluşan bu okullarda ayrı etkinlik köşeleri bulunmaz. Montessori Okullarında çocuklar, kendi boylarına göre tasarlanmış dolaplardan materyalleri alarak istedikleri yerde bunlarla çalışmalar yapabilirler. Çocuklar, gerekirse uygun gördükleri yerlere halı sererek de çalışabilirler (Montessori, 1970: 41- 42).

Öğretmene Verilen Rol Bakımından Karşılaştırılması: Türkiye’nin okul öncesi eğitim sistemi, öğretmen anlayışı bakımından Montessori sistemi ile birçok noktada benzerlik  göstermektedir. Bunlar arasında özgüvene sahip olmak, sabırlı olmak, düzenli ve temiz giyimli olmak yer almaktadır.

Türkiye’nin eğitim sistemine göre okul öncesi öğretmeni fiziksel görünüş olarak kendine özen göstermeli, özenli bir görüntü sergilemelidir. Aynı biçimde Montessori sisteminde de öğretmenin dış görünüşüne önem verilmektedir. Buna göre öğretmen, her şeyden önce temiz ve giyimi şık olmalıdır. Montessori öğretmeni, jest ve mimiklerine de çocukların hoşlarına gidecek biçimde kullanmaya özen göstermelidir (Montessori, 1953: 276). Dolayısıyla Montessori sisteminde öğretmenin sahip olduğu jest ve mimikler onun dış görünüşünün bir parçası olarak değerlendirilmektedir.

Çocuğun kendi gelişim süreci içerisinde desteklenmesi gerektiğini savunan Montessori, çocuğun ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini iddia eder. Bu düşünceyi temele alarak geliştirilen Montessori sistemi çocuğun hayata hazırlanmasını amaçlamaktadır. Türkiye’nin okul öncesi eğitim sisteminde de çocukların, bilişsel, zihinsel ve duyuşsal gelişim alanlarının geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Ancak bu sistemde, Montessori sisteminden farklı olarak çocuklara hayatın her anında karşılaşabileceği sorunların üstesinden gelebilmek için gerekli becerilerin kazandırılması amaçlanmaz. Bu bağlamda Türkiye’nin okul öncesi eğitim sistemi, genel okul sistemin bir parçasıdır. Oysa Montessori sisteminin uygulandığı okul öncesi eğitim kurumları, çocukların yaşam boyu yararlanabileceği özgürlük ve bağımsızlık niteliklerini kazandırmaya yönelik kurumlar olarak düzenlenmişlerdir. Zira bu nedenle Montessori sisteminin uygulandığı kurumlar okul adıyla değil de (anaokulu) “çocuklar evi”olarak adlandırılmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin okul öncesi eğitim sisteminin Montessori sisteminden en büyük farklılığı, birincisinin çocukları ilköğretime, ikincisinin ise hayata hazırlamayı amaçlamaları olarak ifade edilebilir.

Kaynaklar

Durakoğlu, A (2011) Montessori Sisteminin Türkiye’nin Okul Öncesi Eğitim Sistemiyle Karşılaştırılması. 20.Ulusal Eğitim Bilimleri Kurultayı. Burdur

Korkmaz, E (2014) Montessori Metodu  http://www.natifokullar.com/montessori-okullari/montessori-metodu/ Erişim Tarihi: 22.11.2014