~~Din ve devlet ilişkileri eskiden beri devlet ve toplum ilişkilerinin en kritik ve tartışmalı alanlarından birisini oluşturmaktadır. Bu konunun hassasiyeti, her toplumun kendi iç dinamikleri ve koşullarına bağlı olarak değişmektedir.

Din ve devlet ilişkilerine dair literatürde genellikle “din ve devletin ayrı olduğu model” ve “din ve devletin ilişki içinde bulunduğu model” şeklinde kabaca özetlenebilecek ikili bir ayrım yapılmaktadır. Ancak, bu kaba tasnif, yelpazenin farklı tondaki renklerini açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Din ve devletin ayrı olduğu model de kendi içinde birçok alt gruba ayrılmaktadır, din ve devletin işbirliği içinde bulunduğu model de kendi içinde birçok alt sınıfa ayrılmaktadır.

Toronto Üniversitesinden Ran Hirschl, dünya üzerindeki din ve devlet ilişkilerine dair modelleri sekize ayırmaktadır (Şencan, 2011):
1. Ateist devlet.
2. Israrcı/zorlayıcı sekülarizm.
3. Devletin dine karşı tarafsızlığı.
4. Zayıf dini kurumsallaşma.
5. Şekli ayrılık ama fiili durumda bir mezhep/dinin üstünlüğü.
6. Çok kültürlü birliktelikte din/devlet ayrımı.
7. Dini cemaatlerin kendi içinde kapalı iç hukuka tabi olması.
8. Dinin anayasal düzeyde yasamaya ilham olması.

Bu modellerden ilk ikisi (içinde Türkiye’nin de olduğu), dini, devlet işlerinin tamamen dışına çıkardığı gibi daha da ileri giderek toplumun ve toplumsal yaşamın da dışına çıkarma anlayışını ihtiva etmektedir. Ateist devlet modeli SSCB, Çin gibi sosyalist ülkelerde; ısrarcı/zorlayıcı sekülarizm, Fransa ve Türkiye’de;  devletin dine karşı tarafsızlığı ABD’de; zayıf dini kurumsallaşma  AB ülkelerinin birçoğunda; çok kültürlü birliktelik, Kanada ve Güney Afrika’da; dini cemaatlerin kendi içinde kapalı iç hukuka tabi olması, Nijerya, Kenya, Malezya, Hindistan ve İsrail’de; dinin anayasal düzeyde yasamaya ilham olması uygulaması ise İran, Pakistan, Mısır, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’da uygulanmaktadır.

Cangızbay (2006; 67-68), laikliğin, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak değil, dinsel olanın, devletin meşruluk temeli, dolayısıyla da hukuksal bir ölçüt olmaktan çıkartılması olarak tanımlanıp formüle edilmek zorunda olduğunu ifade etmektedir. Laikliğin, dinselle devletselin örtüşmezliği gibi bir yoruma ve uygulamaya açık kapı bırakan tanımı, teokratın din adına düzenlemeye kalkabileceği her bir şeyi laiklik adına da müdahale edilebilir hale getiren bir maymuncuk/ sihirli değnek niteliği de taşıyacaktır. Cangızbay bu anlamıyla laikliğin Türkiye’deki uygulamasını laikrasi olarak tanımlamaktadır. Fransa’da ruhban sınıfı ve olağanüstü mal varlığıyla temayüz etmiş Katolik Kilisesi’nin Fransız toplumundaki hâkimiyetini kırmak için uygulanan laiklik modelinin; ruhban sınıfı ve dinsel kurumların mal varlığının olmadığı Türkiye’deki laiklik uygulamasının Batı taklitçiliği ve bu ilkeye dayanarak dindar kesimleri baskı altına alma niyetinin bir ürünü olduğunu ileri sürmektedir.

19.Milli Eğitim Şurası da dâhil olmak üzere son yıllarda eğitim alanında yapılan bütün uygulamaların “teokratlar” ve “laikratlar”  tarafından içeriği boşaltılarak, sadece teokrasi ve laikrasi açısından değerlendirilmesi, zaten dibe vurmuş eğitim sistemimizi daha da kötüye götürmektedir.

Şöyle bir geriye giderek yapılan uygulamalara bakacak olursak, öğretmen ve genel olarak memurlara getirilen  başörtüsü serbestisi, öğrencilere kıyafet serbestisi, seçmeli din dersleri, 4+4+4 kesintili eğitim uygulaması, okullara mescit açılması, karma eğitim tartışmaları gibi örnekler laikratlar tarafından, din ve vicdan özgürlüğü anlamında değerlendirilmeyip, laik devletin tırtıklanması, giderek ortadan kaldırılması olarak algılanmakta ve getirilen uygulamaların toplumsal yararı göz ardı edilmektedir. Teokratlar da din derslerinin, AİHM kararı ve çok kültürlülüğün bir gereği olarak zorunlu olmaktan çıkarıp seçmeli hale getirmesi gerekirken, ilkokul 1. 2. ve 3.sınıflara da zorunlu olarak konulmasını, din ve vicdan özgürlüğü olarak algılamaktadır.

Teokratların, din derslerinin bütün eğitim kademelerinde zorunlu hale getirilmesi uygulaması ile laikratların, dinsel olan her uygulamayı gerici-irticacı olarak yaftalaması ve “laiklik elden gidiyor” diye nitelemesi arasında fark bulunmamaktadır. Her iki anlayış da bozunmaya uğramış ve özgürlük karşıtı anlayışlardır.

İhtiyacımız, laikliği, toplumdaki çok kültürlülüğü dikkate alan, ifade, din ve vicdan özgürlüğünü gözeten bir noktadan tanımlamak ve uygulamaktır.


Kaynaklar
Cangızbay, K. (2006). Çok-Hukukluluk, laiklik ve Laikrasi. Liberte Yayınları.

Şencan, H. (2011). Bazı Avrupa Ülkelerinde Din ve Devlet İlişkisi. TBMM Araştırma Merkezi Müdürlüğü