~~AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte muhafazakârlık tartışmaları artarak devam etti. Ülkenin gittikçe “Ilımlı İslami” bir rejime sürüklendiği, AKP’nin gizli ajandası olduğu iddiaları sol partilerce hep gündemde tutuldu. Hatta Baykal liderliğindeki CHP’nin siyasetinin temeli, bu iddia çerçevesinde şekillenmekteydi. AKP’nin kimi uygulamaları da bu iddiaları kanıtlarcasına muhafazakâr uygulamaların arttırılması şeklindeydi.

AKP’nin 12 yıllık iktidarı döneminde gelinen nokra acaba gerçekten muhafazakârlaştığımız yönünde mi?

Bu konuda, Açık Toplum Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesi’nin desteğiyle; İlki 2006 yılının hemen  başında, ikincisini ise 2012 baharında, ilkinden yaklaşık altı yıl sonra, Prof. Dr. Hakan Yılmaz ve ekibi tarafından gerçekleştirilen "Türkiye'de Muhafazakârlık: Aile, Din, Devlet, Cinsiyet" başlıklı kamuoyu araştırmasının sonuçlarına karşılaştırmalı olarak bakıldığında şu genel gözlemleri yapabiliriz (Yılmaz, 2012);

1. Muhafazakârlıkta "ılımlılaşma" ve "ana akımlaşma" eğilimi gözleniyor.

a) Gerek siyasal, gerekse de özel hayata ilişkin muhafazakârlık tutumlarında uç noktalardan ortalara doğru bir toplaşma eğilimi ortaya çıkmış. Bir başka deyişle, hem siyaset, hem de özel hayat hakkındaki muhafazakâr tutumlarda, kendini muhafazakâr bulmayanların oranı da, kendini çok muhafazakâr bulanların oranı da azalmış. Buna karşılık, muhafazakârlığını orta seviyede değerlendirenlerin oranı artmış.
b) Toplum daha "statükocu" bir tutuma kaymış. Bir başka deyişle, toplumsal ve siyasal hayatta değişim isteyenlerin oranı azalmış.
c) Özel hayata ilişkin muhafazakârlıktaki ılımlılaşmanın bir göstergesi olarak, aşağıdaki tutum değişiklikleri gerçekleşmiş:
ı) Dindarlık düzeyinde yıllar içinde bir artış meydana gelmemiş; gelmediği gibi, yüksek dindarlık seviyesinde küçük de olsa bir azalma söz konusu olmuş.
ıı) Dindarlık düzeyi aynı kalırken, ibadetlerini yerine getirmeyenlerden (örneğin, namaz kılmayanlardan, oruç tutmayanlardan, başını örtmeyen kadınlardan) rahatsız olanların oranı azalmış, olmayanların oranı ise artmış. Buna koşut olarak, dinsellik görüntüleri de "normalleşmeye" başlamış; örneğin, kara çarşaf ve şalvar gibi dinsellik görüntülerinden rahatsız olanlar azalmış.
ııı) İbadet edenlerin oranında bir azalma ve ibadetlerin yerine getirilmesinde bir esnekleşme yaşanmış.
ıv) Eşcinseller, evlenmeden birlikte yaşayan çiftler, açık giyinen kadınlar, tek başına yaşayan kadınlar, boşanmış kadınlar, küpe takan erkekler, flört eden gençler gibi modern ve kentsel cinsellik görüntülerinden rahatsız olanlar azalmış.

2) Toplumda "bireyleşme" sürecinin hızlandığı görülüyor.

a) Bireyleşmenin derinleştiğinin ve yaygınlaştığının en temel göstergesi olarak, "eşitlik, dayanışma, özgürlük" değerleri arasında "özgürlük" en çok tercih edilen temel değer olarak "eşitlik"in önüne geçmiş. Oysa bundan altı yıl önce, halkın gözünde, bu üç değer arasında "eşitlik" açık ara birinci gelmişti. "Eşitlik" değerini en çok tercih edilen temel değer olarak seçenlerin oranı yıllar içinde sabit kalmış. Buna karşılık, "özgürlük" diyenlerdeki yükseliş, "dayanışma" yanıtını verenlerin oranındaki ciddi bir düşüşten kaynaklanmış.
b) Bireyleşmenin önünde engel olan iki temel muhafazakâr değeri savunanların oranında yıllar içinde bir düşüş meydana gelmiş: birincisi, "insan zayıftır; yanlış yola sapmaması için, başında mutlaka onu doğru yola sevk edecek bir otoritenin bulunması gerekir"; ikincisi ise, "herkes hayatta layık olduğu yerdedir ve haddini aşmamalıdır".
c) Bireyleşmenin bir diğer kanıtı olarak, kişilerin hayattaki seçimlerini kendi isteklerine göre değil de, geleneklere göre yapması gerektiğini savunanlar azalmış.

3) Haklara sahip çıkma alanında son altı yılda kayda değer bir iyileşme görülmüyor.

a) Kişilerin kendi haklarına ve başkalarının haklarına sahip çıkmaktaki duyarlılıklarında son altı yılda bir artış kaydedilmemiş. Nitekim bazı istisnalar hariç, temel haklar ve ikincil haklar devlet tarafından asla kısıtlanmamalıdır diyenlerin oranında da, gerektiğinde kısıtlanabilir diyenlerin oranında da, altı yıl öncesine göre kayda değer bir değişim meydana gelmemiş.
b) Haklar alanında göze çarpan tek ilerleme, siyasi haklara sahip çıkma eğiliminde bir miktar artışın meydana gelmiş olmasıdır. Nitekim altı yıl öncesiyle kıyaslandığında, "dernekleşme ve sendikalaşma hakkı" ile "toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı"nın devlet tarafından asla kısıtlanmaması gereken haklar olduğunu düşünenlerin oranı biraz yükselmiş.
c) Eşcinselliğin ve heteroseksüellik dışı cinsel yönelimlerin toplumda en az kabul gören hak olması durumunda son altı yılda hiç oynama olmamış. Kamuoyunda zaten yaygın olan homofobi aynen devam etmiş.

4) Kadının toplumsal konumuna ilişkin tutumlarda pozitif bir değişim olurken, ailedeki konumuna ilişkin tutumlarda bir değişim görülmüyor.

a) İster başı örtülü, ister başı açık olsun, tüm kadınların toplumda kadın oldukları için ezildikleri yönündeki tutumda bir artış olmuş.
b) Başörtülü kadınların da erkeklerle hayatın her alanında eşit olduklarına ilişkin tutumda bir artış meydana gelmiş.
c) Açık giyinen, çalışan, boşanmış, tek başına yaşayan, nikâhsız beraberlik yaşayan kadınlardan duyulan rahatsızlık azalmış.
d) Kürtaj, hiç bir koşula bağlı olmaksızın, cevap verenlerin yarısından fazlası tarafından kabul edilirken, işin içine yoksulluk, tecavüz, sağlık gibi faktörler girdiğinde, bu kabul oranı hızla artmış ve sağlık söz konusu olduğunda yüzde 85'e ulaşmış.
e) Buna karşılık, kadının ailedeki konumu, evdeki rolü, kocası ve çocuklarına karşı yükümlülüklerine ilişkin tutumlarda bir değişiklik olmamış. Altı yıl önce olduğu gibi, bugün de, ideal kadın "eşit, hamarat ve namuslu" bir kadın olarak tanımlanmış.

Sonuçlar; muhafazakârlıkta "ılımlılaşma" ve "ana akımlaşma", “bireyleşme” sürecinde artış, ancak “haklara sahip çıkma” ve “kadının ailedeki yeri” ile ilgili olumlu bir değişme olmadığını gösteriyor. 2012 yılından bu yana neoliberalleşme adımlarının hız kazandığı da düşünüldüğünde sonuçların seyrinin benzer yönde olduğu ileri sürülebilir.

Bu sonuçlar, neoliberal ekonomik düzeni noktası-virgülüne kadar tam olarak uygulayan AKP iktidarını; “Şeriat, Ilımlı İslam, Ilımlı Şeriat, İslami Rejim, Gizli Ajandalı” gibi tespitlerle değerlendiren ve bu değerlendirmelere göre politika belirleyen sol ve sosyalist partilerin, değerlendirmelerini yeniden gözden geçirmelerini gerektiriyor. 

Sol partiler bu değerlendirmeyi yapar mı, sorusuna cevabımın ise olumsuz olduğunu eklemeliyim.

Kaynaklar

Yılmaz, H. (2012) Türkiye'de Muhafazakârlık: Aile, Cinsellik, Din. İstanbul