TEDMEM’in Ulusal Eğitim Programını daha önce yazı konusu etmiştik. Ancak eğitim sistemimizde son dönemde yaşanan ve adeta sistemsel çürüme anlamına gelebilecek gelişmeler bu programı daha detaylı incelemeyi ve programı daha fazla bilince çıkarmayı gerektiriyor.

Sistemsel çürüme derken; öncelikle eğitimin niteliğinin düşmesinden, TİMSS ve PİSA değerlendirmelerinde elde edilen kötü derecelerden, YGS ve TEOG sınavlarında düşen ortalamalardan, bu sınavlarda “sıfır” alan öğrenci sayısının dramatik artışından, bir türlü düşürülemeyen kalabalık sınıf  mevcutlarından, % 50’lerin altına düşmeyen “ikili eğitim” uygulamalarından, bitirilemeyen “birleştirilmiş sınıf” adı altındaki eğitimden, taşımalı eğitim uygulamalarından, sayıları 350 bini bulan ataması yapılmayan öğretmenden, bir yasayla görevden alınan on binlerce eğitim yöneticisinden, mahkeme ve Danıştay kararlarını uygulamayan hukuk tanımaz Bakanlıktan, mutsuz öğretmenlerden, ödeneksizlikten kıvranan okullardan, yeteneksiz ve liyakatsiz eğitim yöneticilerinin keyfi yönetiminden bezen eğitim çalışanlarından, kayırmacılığın ayyuka çıktığı görevde yükselme uygulamaları nedeniyle mesleki anlamda ileriyi göremeyen eğitimcilerden ve bir bütün olarak “Sağlıksız Bakanlık-Sağlıksız okul” ortamından söz ediyorum.

Bu noktada sağlıksız okul kavramı aklımıza takılıyor. Sağlıksız okul; teknik, yönetsel ve kurumsal seviyelerini uyumlu bir bütün haline getirememiş, anlamsal ve araçsal gereksinmelerini başarıyla karşılayamayan, dıştan gelen yıkıcı etkilerle baş edemeyen ve enerjisini kendi misyonuna yönlendiremeyen okuldur (Demirtaş ve Güneş, 2002).

MEB’i ve okullarımızı bu tanıma göre değerlendirecek olsak, okul toplumunun ne kadarı eğitim sistemimizi ve özelde okullarımızı sağlıklı olarak değerlendirebilir?

Gelinen aşamada, 21. yüzyıl dünya tarihine bakıldığında, ilerlemeci bakış açısıyla, insanlığın kendini ve çevreyi yok ettiği bir dönem olarak geçeceği; kapitalizmin doyumsuzluğunun insanlık onurunu, adaleti, doğayla uyumu sermayenin ayakları altına sermiş durumda olduğunu; insanlığın hem kendine hem de doğaya aynı zamanda yabancılaştığı bir zaman diliminde olduğunu görüyoruz. Dünyanın farklı bölgelerinde su, ekmek ve eğitim gibi en temel konularda bile facialar yaşanmakta; UNDP Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi’nin verileri, 91 gelişmekte olduğu varsayılan ülkede yaşayan yaklaşık 1,5 milyar insanın sağlık, eğitim ve yaşam standartları alanlarında  tekrar eden yoksunluklar nedeniyle yoksulluk içinde yaşadığını göstermekte ve bu hengâmede tüm ülkeler ve insanlar gelen çığ karşısında değişime zorlanmaktadır (TEDMEM, 2015).

Değişimi zorlayan başlıca etkenler şöyle sıralanabilir:

-Bilginin ve Erişimin Demokratikleşmesi, Dijital Teknoloji Kullanımının Artması,

-Gelir Dağılımında Adaletsizlik,

-İklim, Çevre ve Gıda Sorunları,

-Nüfus ve Göç Problemleri,

-Ekonominin Küreselleşmesi,

-Enerji Bölgelerindeki Sıcak Çatışmalar,

-Eğitimin Değişen Doğası,

-Türkiye’de Çözüm Süreci ve Anayasal Değişim İhtiyacı

Dünyada yaşanan bu değişim ihtiyaçlarının her bir maddesi ülkemizde de fazlasıyla yaşanıyor ve bu anlamıyla ülkemizi de fazlasıyla ilgilendiriyor. Eğitim sisteminde iyileştirme yapamayan bir ülkenin geleceğinin karanlık olacağı gerçeğinden yola çıkarak, eğitim sistemimize bütünsel olarak bakmak ve çözüm önerilerimizi uzun vadeli olarak düşünmek zorundayız.

Kaynaklar

Demirtaş, H. Güneş, H. (2002). Eğitim Yönetimi ve Denetimi Sözlüğü. Anı Yayınclık.

TEDMEM  (2015) Ulusal Eğitim Programı.  http://www.tedmem.org/yayin/ulusal-egitim-programi Erişim Tarihi: 06.06.2015